Blueberryli muffinimi haklarken...
Elimde gördüğünüz topla yakantop oynadık; yabancı arkadaşlara "burning ball" olarak izah ettiğimiz, izah ederken gülmekten kırıldığımız oyun pek sarmadı bir yerden sonra... Aaaa, sonra ben Matteo'larla futbol oynadım, çok kibar oynadığım iddia edildi:)
Her şeyi geçtim, bacağıma diken battı.. yere düşen kestanelerden... incecik bir şey olmasına rağmen eve gelince çıkartmayı denedim, kanattım daha kötü yaptım... sonra bir korku sardı... ölecek miyim..? arkadaşlar diyorum insan değişmiyor, küçüklüğmde de izlediğim bir Türk filminin etkisinde kalıp kendimi uzun süre sokağa çıktığımda birden kör olacak ve sonra da ölecek zannetmiştim... :)
Sağlıcakla kalın tüm sevdiklerim.. unuttuğum bir kavramı hatırladım, ve ne kadar önemli olduğunu.. (önceki yazılarma atıfla) hayatta kalmak ve hayatın tam içinde olmak da ne kadar güzel bir lütuf... kıymetini bilelim... biraz kıymet bilelim...
SON OLARAK;
Şebnem Ferah'ın çok sevdiğim ama uzun bir süredir unuttuğum bir şarkısı o gün koşudan sonra takıldı aklıma ve yine aynı coşkuyu verdi bünyeye... ben kısaca yazıyorum, siz dinleyin.....
"denizleri seviyorsan
dalgaları da seveceksin..
sevilmek istiyorsan
önce sevmeyi bileceksin..
uçmayı seviyorsan
düşmeyi de bileceksin
korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersiiinnnnn...!"
7 yorum:
Şükran Oya Özhan! olsun mu adın gülpüm? :))
elif şafak'ın kitabı çıktı aylar oldu gerçi ama ben yeni başladım hatmetmeye... adı AŞK. mevlana ve şems başrollerde. elimden bırakamıyorum gülpüm. ve etkileniyorum söyliyim. bir kara cüppe, bir küçük heybeyle yeryüzünün her karışına yüz sürmek istemekteyim.. okudukça...
ayrıca tekrar tekrar İngiliz elinin ağaçlı, sulu, çimenli havadar mesire yerlerinde gözüm kaldığını altını çizerek belirtmek isterim. bigün adam olup belediye başkanı olursam (gizli secretim bu mu yoksa) ilk iş onlardan yaptırıcam güzel topraklarıma :)
büyük dengesizlik öz... bir küçük heybeyle tebrizli şems olmaya özenmek ve hemen akabinde belediye başkanlığı hayali kurmak...
Oyacım kitabın reklam müdürlüğünü almış bulunmaktayız... Sana bir adet almak farz oldu...
güzel gülpüm, dün sana benzeyen bir kız gördüm arkadan senin maviş meşhur elbisenden giymişti...heyecanlandım çok gülpüm:((
özledim nonoşullah:(
"bir abdal bir şehre gelmiş. buranın halkı yabancılara hiç güvenmezmiş. "defol" diye bağırmışlar dervişe. "hiçbirimiz seni tanımıyoruz".
erviş sükunetle yanıt vermiş; "ben kendimi tanıyorum ya, önemli olan o. inan olsun öbür türlü olsaydı, yani siz beni bilseydiniz de ben kendimi bilmeseydim çok daha fena olurdu"
Aşk adlı kitaptan bi inci...
Arkadaşlar açık oturum mu zannettiniz burayı..? O vakit ben de açayım biraz torbanın ağzını.. dinleyin bakem...
Ademoğlunun birinci amacı, varoluş nedeni olan kendini bilmek, halkayı tamamlayıp bütüne ermek iken Ademoğlu bu bütüne giden yolu kestirmeden geçiverdiğine inanmaya eğilimlidir.. oldum, bittim, bildim zannettiği, kendinden habersizliğine emare, bilgisizliğine karinedir.. velhasıl kelam, inkarlarla geçen ömründe özü ile mücadele eder durur.. bilmez ki savaştığı gölgesi, hayatı boyunca yanından ayrılmayacak bir adım ötesindeki hayaleti.. oysa ki Adem'in ilacı inkar değil, kabuldür; gölgesi ile bir olacaktır bir dese "kabülümdür..."
Mamafih, tüm bu ikiliğin başı; Adem'in derinlerde bildiği sırrı, her yutkunduğunda esefle andığı ilk günahı, boğazına takılan elmasıdır.. bir kere bakiliği bilen Adem fanilikle tatmin olmamakta, fakat faniliğe yüz sürdükten beridir de bir türlü iflah olmamaktadır.. Adem iki arada bir derede, Araf-tadır... tek çıkış yolu hatırlamak, özündeki aşka kavuşmaktır.. bunun için gidilen yolların, seçilen vasıtaların her biri ise mübahtır..
yol birdir demem o ki; ister kara cübbe ile yürünsün, ister belediye başkanı olarak;)
pardon gülpüm ama aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık!! yazmazsın zılgıt, yazarsın zılgıt!! aaa ama ne yapalım???
Yorum Gönder