Şavkıması sana doğru yolların, sana doğru denizlerin çağrısı
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim...
Çıkmaz sokaklarda bu minyatür kim?
Bu gögüs kim, ya bu gözler, bu saçlar...
Uzak bir özlemde ayak sesleri
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim...
Bu yıldızlar doğan günü çağrışır, bu gündüzler gözlerini çağrışır
Ya kimlere verdin avuçlarını
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim...
Vurdum tellerine seni sazımın,
Sende anahtarı alın yazımın
Yağmur yağmur serpil yalnızlığıma
Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim...
Şarkının efsanesi ise şöyle imiş:
Cihangir Hanlığı'nın genç prensi Salim Şah ile Anarkali isimli genç ve güzel rakkase arasındaki aşk, münasebetsiz bulunduğundan baba Han Akbar tarafından yasaklanmış imiş. Baba, ne yapıp ne edip sevdalıları ayırmış ve güzel Anarkali'yi şehrin ortasındaki dört duvarlı bir odaya kapatmış. Prens çaresiz, halk ağlamaklı imiş. Anarkali'nin yaşayacağından artık ümit kesilmiş. Fakat mevsim dönmüş, bahar gelmiş. Duvarın taş örgüleri arasından ince, zarif bir filiz yeşermiş. Aşk bu defa çiçek açacakmış.
Rivayet şu ki; O güzelim ateş rengi nar çiçeklerinin çıkış yeri Güzeller Güzeli Anarkali nin aşk dolu kalbidir. Taşları delip sevdiğine kendini göstermiştir.
:((
PS: Bu fotoğrafı çok sevdim minik kuşum; umarım tüm dileklerin, yüzündeki bu çocuksu gülücük kadar gerçek olur :)
Ne oluyo looooo, kaçırmışız...!
Bu üçlemeyi de yine çok sevdim.
1 yorum:
Fotoğrafta da tasdiklendiği üzere;
Kel değilim ben, alnım açık!
O-ya!
Ber-bat!
Yorum Gönder