21 Aralık 2009 Pazartesi

PHANTOOOM..!

Bundan 3 hafta evvel (ne çok olmuş..?!) bir cumartesi günü koymuştum kafaya eve bir kedişle dönmeyi.. internetten bulduğum bir veteriner kliniğinden, orada bakılan, ücretsiz sahiplendirilmeyi bekleyen kedişlerle tanışmak için düştüm Sahrayıcedit yollarına... Oraya vardığımda baktım ki benim alacağım kediş bunların içinde yok. Bir yandan özgözlemci (sinir bozucu eğitici) kafa sesim "tipine göre kedi alınmaz" derken, ben karar verirken genelde başvurduğum öteki "iç sesimi" dinlemeye karar verdim... ne de olsa kendime eşya beğenmiyorum yaşıycam ben o nonoşla, gönlüm "evet işte bu demeli"... Öyle olunca küçük bir parça hayal kırıklığı ile çıktım ordan, düştüm kös kös yola... Dolmuşta giderken bir yandan hala araştırıyorum, kafaya koydum ya inatçı boynuzlarım kaşınmakta... Derken yine internette bulduğum bir pet shop-kliniği aradım; meğerse adamlar çok yakındalarmış, telaşla atladım dolmuştan...
Dişi, 2, 2.5 aylık, oyuncu bir kedi bakıyordum... evet buydu kriterlerim. Gittiğim pet shopta ise aradığım kriterlere uygun bir minik kediş verildi avucuma, dişi ya mıyyk mıyyk miyavlamasını bekliyorum... dişi miyavladı BÜYÜK HARFLE, şaşırdım... kedi sanki pavyonda çalışıyor :)
Sonra bu sırtımda gördüğünüz minik de kafesinde, uslu uslu durmakta... onu da kucağıma verdiler; ne oyun var ne neşe... narin ve kırılgan... bi de üstüne erkek... fakat yaydığı elektrik, ikimizin kimyası gönlümü çeliyor...

Ama kriter hesabı aldım dişiyi, koydum taşıma kutusuna götürüyorum... ne ki aklım hala pet-shop'ta... Biraz yürüdüm ve iç sesimi susturamayacağımı anlayınca herşeyi göz alarak geri döndüm. Kutuyu değiştirme bahanesi ile kediyi de değiştirdim... yaptım... Nihat tam senlik birşey yapmışsın dedi... Bilemedim...

Velhasıl... geldi nonoş yuvaya... Önceleri isim bulamadım; fakat doğumgünümde ismini Serhat koydu: Phantom! Maskeli görünümlü suratı yüzünden... (bkz. The Phantom of the Opera)
İlk günler koynumdan boynumdan inmiyor... Annem güven ver ona dedi, doğruydu anniko... şimdi de seviyor dokunulmayı, okşanmayı... (hangi canlı sevmez ki sevilmeyi..?) ama artık kendi doğasını da yaşamaya başlıyor... ve ben bunu seviyorum... yakında kuracak saltanatını da bilyorum... fakat yapsın... başka bir şey değil, olabildiğinin en iyisi, "kedi" olsun...
seviyorum keratayı...
fakat itiraf...
bu nonoş bile geldiğinde eve özgürlüğümü bir parça da olsa kaybetmekten korktum... tehlike kokusu aldım... ama geçti... belki çok küçük bir örneği ama çocuğu olan kadınları düşündüm, zor dostum, zor... Elif Şafak'ın Siyah Süt'ünü tekrar okumaya karar verdim... bence her kadının yaşayacağı deneyimi, bir başkasının ağzından dinlemek, özellikle bu deneyimi yaşamamış olanlar için... okunmalı...
Bense... ayrı bir ayarım... evet özgürlüğüme çok düşkünüm, fakat annemlerin korktuğu gibi sorumsuz da değililim... bilakis... fazla sorumluyum... bu garip karışımı taşımak da zor kardeşim...
Ayrıntı: Şu anda kafamdaki cevap yine tam zamanında, Joj FM'le birlikte geliyor:
"Listen to your heart..!"
Bir de bu hali... Genelde ben evden çıkarken duruyor böyle... romantik romantik boğazı (belki martıları) izliyor... Geldiğimde ise pür neşe... hopluyor, zıplıyor, parkelerde kaya kaya gidiyor, ellerimi ve ayaklarımı kemiriyor, onun için aldığım minik toplarını kanepenin altına kaçırıyor, tuvalet kağıdı rulalarını çözüyor, kağıtlar arasında bir banyo hazırlıyor size... bir de bir mırıldaması var ki, ömre bedel... alıyor bütün sıkıntıları... neşe veriyor neşe :))

3 yorum:

noavas dedi ki...

Neşe verişine ne şüphe..
Bu zamana kadar kediciklere el sürmeye tenezzül etmemiş, bu kaba adama bile ilk gördüğü andan itibaren sevdirdi kendini..
Dişleri ve tirnaklari kuvvetleniyor keratanın ama çok özletiyor kendini "Deli Eşek!" ;)
Güzel haber Phantom'a;
Bulacağım ona bir Yosma:)

oyaozhan dedi ki...

en son kendi ayağını ısırdı, doruklarda bugün şımarıklığı, çorbaya da patisini soktu birden aptallll...!

Unknown dedi ki...

o da bi arkadaşımız artık... özleniyor velhasıl :))