30 Nisan 2009 Perşembe

ECE'ye GOODBYE..!

O gün Ece için toplanıp kahvaltıya gittik... IELTS sınavını benimle aynı tarihte alacak olan hatun birdenbire gitmeye karar verdi, 1 haftadan az bi zaman içinde toparlanıp gitti bile.. deli kız.. hayır, master için eylülde bir daha gelecek, sınavı Türkiye'de halledecekmiş.. onu da geçtim valizini burda bıraktı.. hayatta yapacağım işlerden değil kendileri fakat adapte yeteneğine hayran kaldım yine.. bazı insanlar böyle işte.. dur biraz kılçık sokayım aklına dedim, bişey çıkar da senin master işi yatarsa, ya da eylüle yetişemezsen dedim.. o zaman da "herşeyde bi hayır vardır der çıkarım işin içinden" dedi... :p

Masada en sonda gördüğünüz kız, Paru'dan geliyor, adı Mayra... Kız geldiğinden beri Londra'da havanın çok soğuk olduğundan, kendinin hiç mi hiç alışkın olmadığından bahsediyor, abartısız ve istisnasız her gün.. öyle ki sokağa çıkmıyor, hep evde bu yüzden.. bi de şu sırta yapıştırılan ve bünyeyi sıcak tutan Japon icadı tabletlerden takıyor sırtına... şimdi ise, havaların ısınmaya başlaması ile biirlikte yüzü soyulmaya başlamış, güneş kremi kıllanmakta gecikmiyor... Yarabbi..! Abiilerim ablalarım var mı yapabileceğimiz bir şey Mayra için..?
Anlaşıldığı üzere çok irritate ediyor beni..

İşte burası okulun hemen yanıcığındaki dışlandığımız bina :))

Sabah kahvaltı yetmiyor, hocamız Gavin ile (ki kendisinin hastasıyım, fakat niye yok ki fotoğrafta) Covent Garden'a gidiyoruz. Ece cafe'den hediye edilen şarabı çıkarıyor çantadan, Nero'dan karton bardak alıp bi güzel içiyoruz.. Sonda London West End'in düzenlediği bi promosyon yarışmasına katılıyoruz, tabiri caizse sokakta çarkıfelek oynuyoruz.. bana hiçbi şey çıkmıyo:( fakat Ece ballısı 100 Pound değerinde voucher kazanıyor, gidip Top-Shop'ta çıtır çıtır yiyor. (Afiyet olsun Ececim:) Bzı arkadaşlar ise güzel kızları gördükten sonra, seçenekler arasındaki "free hug"ı kazanmak için giriyor yarışmaya;)

BAHAR BAHAR...!

Bugün Hıdırellez mi arkadaşlar...? bahar bayramınızı kutluyorum, dilek dilemeyi unutmayın:) sonra dileğinin resmedip bulabilirseniz bir gül ağacının altına koymayı da... cesocum sen artık bizim kar-dunya'lara asarsın resmini;) daha başka daha başka.. hıh bir de bozuk parayı ojeyle boyadıktan sonra onu da çiçeğin ya da saksının her ne ise artık, yanına koyun, unutmayıııınnnnnnnnnn:))

Bahabasından Kızına Nasihat:

O gün sesimdeki neşe eksikliğini fark eden babam akşama defaten aradı ve bana güzel bir nasihat çekti:

"Kendini hiçbir şey için kasma.. eğer sen kendine inanıyorsan gerisi mühim değil, elinden geleni yap gerisine karışma, oldurmaya da çalışma,bilemezsin bazen hangisinin senin için iyi olduğunu... ben inanıyorum ki herşeyi başaracaksın, sen azimli kızsın; fakat hayatta her şey başarı da değildir. Başaramazsan da dert değil, fakat bil ki bu kendine olan inancının eksikliğindendir. Benim için ise önemli olan ise sensin... önemli olan senin mutlu sesin..."

Canım babacım, vallahi nasıl iyi iyi geldi:))

NERO'DA DEDİKODU..


Bir kahve içelim diye girdik Nihal'in beni ayartmasıyla, fakat hiç bu kadar saracağını düşünmemiştim sohbetin... Londra'ya geldiğimden beri hiçbir Türk arkadaşımla böyle kafa kafaya verip sohbet etmişliğim yoktur.. fakat çok yakın buldum Nihal'i.. biraz geç de olsa... velhasıl kelam bana çok iyi geldi:)

26 Nisan 2009 Pazar

Gel de eğ, eğ şu asi başını..!

Benim burcumun sembolünü biliyor musunuz bilmem; Sentorlar, hani şu insan-at olan mitolojik figür.. bazen hakikaten kendimi aynen öyle hissediyorum... bıraksanız koşacağım deli gibi özgürce doğanın içine... fakat bir taraftan da içimde fazla kararlı, belki biraz katı bir taraf var bırakmıyor kolay kolay... misal şu sınav işi, tamam iyi hoş amaç bu zaten fakat gitmeye yakın ne diye sıkıştırıyosun kendini değil mi, kastın mı var kendine..?ama yapıyorum işte.. işin kötüsü bi de bi işe girdim mi bırakmak da ters.. anlayabilene aşk olsun..!
Yorduk bünyeyi.. yorma bünyeyi Oya-sı..!

Karamsar bi tablo mu oldu..? aldanmayın o kadar.. gayet iyiyim hatta, fakat bir parça daha yaaklaştım kendime o kadar.. Fotoğraf işine merak da giderek artmakta.. işin içine giriş tarihi ise yakınlaşmakta..

Sağlıcakla kalın tüm sevdiklerim.. ve sevgiyle.. özünüzü unutmayın, sakınmayın, saklanmayın... Chiara'nın tabiri ile "big hugh!" :))

Evet artık kuaföre gitmem gerek ;)

geriye sayım...

Okulda biçok arkadaşımın bu hafta son haftası, diğer biçokları ise ayrıldılar bile... Herkes tamamladı, eğitim dönemini ve çoğunluğu vize uzatmak amacı ile kendilerini Holborn'da dandirik bi okula yazdırdılar.. herkeste bi telaş bi telaş ,vize uzatma neticeleri heyecanla beklenmekte, okul falan pek önemli değil bu durumda, önemli olan London'da kalabilmek bi süre daha için bile olsa... bu düşünce herkesi sarıyor bu ara, fakat nedense ve sanırım ancak burada yaşamış isen bunu bilebiliyorsun... mesela İpekoş uzattığında ne gerek var gibi gelmişti, fakat şimdi anladım seni Kıvırcuk ;)


Hal böyle olmasına rağmen (içime avukat ruhu girdi;)) Ben'de vaziyetler fora! ne işlem, ne girişim... fakat iki taraflı bu ihmalkarlık... mesela dönüş işlemlerimi de yapmıyorum.. normal şartlarda, herhangi bir durum çıkmazsa dönmek durumundayım, fakat hala sanıyorum ki bişey olacak, birşey çıkacak, belki bir iş, belki bir sihirli değnek... resmen bekliyorum, neyi beklediğimi bile bilmeden.. fakat bildiğim bir gerçek var ki daha tamamlanmayan... olgunlaşması için br süreyi daha gereksinen... sukunet içindeyiz, bazı bazı kendi kendine sükunet içinde baten dikeniz...

Ne yaptık bir bakalım...







Öncelikle HSBC ile olan hukuk savaşımı kazandım, husumetimi giderdim. Olay şöyle gelişmişti: St. James Park ATM'den 100 Pound çekmek istemiş, güya işlemim tamamlanmış fakat parayı teslim almamıştım.. hafta sonu ve gecenin bi saati olması sebebi ile banka ile anında görüşemediğimden takip eden hafta önce St. James şube, ordan postalanmam sebebi ile sonra Taksim şube ile defalarca görüşmüş ve hatta burdan dilekçe göndermiştim. İşlemler nerdeyse 3 ay sürdü. Netice-i husule (ne demekse :)) hu hafta paramı yatırmışlar, yıhhyıhh:))
Onun dışında okul-IETS-London Bermuda Şeytan Üçgeni'ndeki açmazlarımla uğraştım durdum. Ve yine neler neler buldum... Biraz içe kapandım, biraz dışarıyı özledim, biraz kendime çattım, biraz da sıkıldım, en çok da "good girl" olmaktan... evet hakiki ne zor meziyettir bu.. asi başıma şükürler ola.. İleride değineceğim yine.. (biz size döneceğiz;))

20 Nisan 2009 Pazartesi

HYDE PARK...sezon açıldııııı....

Pazar günü son anda gitmeye karar verdim... Sabah toparlandım, çıktım evden.. giderken bir muz, bir muffin, bir de hakve aldım... işte geldiiiimmmmm...
Blueberryli muffinimi haklarken...

Elimde gördüğünüz topla yakantop oynadık; yabancı arkadaşlara "burning ball" olarak izah ettiğimiz, izah ederken gülmekten kırıldığımız oyun pek sarmadı bir yerden sonra... Aaaa, sonra ben Matteo'larla futbol oynadım, çok kibar oynadığım iddia edildi:)
Her şeyi geçtim, bacağıma diken battı.. yere düşen kestanelerden... incecik bir şey olmasına rağmen eve gelince çıkartmayı denedim, kanattım daha kötü yaptım... sonra bir korku sardı... ölecek miyim..? arkadaşlar diyorum insan değişmiyor, küçüklüğmde de izlediğim bir Türk filminin etkisinde kalıp kendimi uzun süre sokağa çıktığımda birden kör olacak ve sonra da ölecek zannetmiştim... :)
Sağlıcakla kalın tüm sevdiklerim.. unuttuğum bir kavramı hatırladım, ve ne kadar önemli olduğunu.. (önceki yazılarma atıfla) hayatta kalmak ve hayatın tam içinde olmak da ne kadar güzel bir lütuf... kıymetini bilelim... biraz kıymet bilelim...
SON OLARAK;
Şebnem Ferah'ın çok sevdiğim ama uzun bir süredir unuttuğum bir şarkısı o gün koşudan sonra takıldı aklıma ve yine aynı coşkuyu verdi bünyeye... ben kısaca yazıyorum, siz dinleyin.....
"denizleri seviyorsan
dalgaları da seveceksin..
sevilmek istiyorsan
önce sevmeyi bileceksin..
uçmayı seviyorsan
düşmeyi de bileceksin
korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersiiinnnnn...!"

IELTS SINIFIYIZ, HAVALIYIZ;)

Öyle ki okulumuzdan dışlandık, 3 haftadır dersimizi okulun yanındaki başka ve daha güzel binada görüyoruz.. (aslında yer yok fakat sürüldük demeye dilim varmıyo:))
Bu arada cuma günü okulun hemen yanıcığındaki Waterstone's-tan aldığım IETS test kitabı yanlış basılmış çıktı; içinde bazı bölümler eksik ve bazıları çift basılmıştı.. 1. testi çözdükten ve üstünü karalamış bulunduktan sonra fark ettim ve değiştirmeye karar verdim.. (diğer testlerini de çözdükten sonra ;)) açıkçası London müşteri hizmetlerine ve Türklüğüme güvendim diyebilirlim. bugün gittim, müşteri hizmetlerine derdimi gak guk anlatmaya çalıştım fakat Colombiyalı kılıklı kız beni dinlemekten biraz uzaktı, kitaba zarar vermişsin ve faturan yok kabul edemeyiz dedi.. baktım kızla frekanslarımız tutuşmadı, ben de yukarıda yabancı dil kitaplarının olduğu bölümde çalışan bana genelde yardımcı olan kıza öteki kızı şikayet ettim ;) şeker kız, gidip öteki cadıyla konuştu (bu nası bi hikayedir) ve ben elimde 2 yeni kitapla çıktım netice itibarı ile.. Türklüğümle gurur duydum arkadaşlar:))

PARK'IM...

Geldim geldim... ocakta yemeğim vardı gibi oldu faat günlerdir aklımda; öyle ki günlerdir ödevini yapmadığı için sıkıntısını yaşayan ama yine de yapmayan bir öğrenci psikolojisine girdim; ki bu psikolojiyi gayet iyi bilirim :)) (anneciğim okursa hak evercektir:)) ama modumu bulamadım arkadaşlar, bir de zamanını... çok mu çalışıyorum? bana sorarsanız yeterli değil.. neyse şimdi 3 haftalık hızlandırılmış tempodayım bugün itibari ile..
Şİmdi IELTS'in Reading bölümünde 3 ayrı pasaj var, hepsi 20 dakikada okunup soruları cevaplanmalı... normalde sınav mahallinde bunların arasında herhangi bir ara olmayacak fakat ben maaşallah her pasajdan sonra bir ara veriyorum.. ama sıkılıyoruuuuuumm...! huylu huyundan vazgeçmiyor arkadaşlar.. üniversite sınavına çalıırken de her testi mutlaka süre ile çözer fakat deneme sınavını başına oturup 3 saat çözmezdim, hep bi ara verir gezinirdim evin içinde.. nitekim üniversite sınavında da uykum gelmişti... (ay ben sınav geyiklerine de başladım, nolcak bu halim;))
Boşverin şimdi sınavı... size parkımı gezdireyim... Çok güzel değil mi... ben her gün bu güzelliğin içinde koşmaktayım... şimdi bir de bahar olduğundan pembe, beyaz çiçekli ağaçlar...
Veeeeee, artık kayık turları da başladııııııı.....

Bu yol ise her gün bir tur attıktan sonra içeri taraflara yürürken geçtiği yol... Artık koşudan sonra dansta öğrendiğim esneme, jimnastik ve küçük çapta pilates hareketlerini de yapmayı ihmal etmiyorum...

Bir de bu hayvana çok gülüyorum.. beni hep güldürüyo.. en çok da ağzına böyle birşey götürüp yediği zaman :))

13 Nisan 2009 Pazartesi

ALA LATİNO..!

Şimdi anlatacağım hikaye, fotoğrafta gördüğünüz masum kızın nasıl kötü yola düştüğünü saniye saniye aktaracak sizlere...
Masum kız, kaç gündür gün yüz görmüyor, odasında böyle dışarılara bakarak insan yolu gözlüyordu... velev ki ne geleeeen, ne gideeeen... geceleri yalnızlığına ve teddy bear'ına sarılarak uyumayı alışkanlık edinmiş, rüyasında gördüğü insan sıcaklığı ile teselli bulmaya çalışmıştı... fakat yarası kapanmıyor, acısı dinmiyordu... evinin yakınındaki parkta soluklanmaya gidiyordu ara sıra, fakat yalnızlıktan parkta da garip davranışlar sergilediği, insanlardan koşarak uzaklaştığı çevre halkınca gözlenmişti... Oya gittikçe yabanileşiyordu...


Sonra bir gün... Oya'yı eskilerdeeeen bir arkadaşı aradı... Oya telefonun sesinden önce ürktü, uzaklaştı, sonra yavaştı eline aldı telefonu... a-alo... bu ses kendi sesi miydi..? güçlükle yutkundu, derin bir nefes aldı ve söylenenleri yüreği ağzında dinledi... arkadaşı onu görüşmeye davet ediyordu.. teklifi büyük bir sevinç içinde garip sesler çıkararak kabul etti.. fakat sadece yarım saatçik görüşecekti.. malum çilesi daha dolmamıştı...

Geldiğinde bir de gördü ki bir kişi değil, 3 kişi imiş görüşeceği... fakat olan olmuştu, telaşa mahal yoktu... Oya eski günlerinde nasıl davrandığını hatırlamaya çalıştı....

Fakat gergindi... en iyisi biraz kafayı bulmaktı... gevşemek için nargileden çekti Oya... Biraz vakit geçirdikten sonra planladığı gibi kalkmak istedi... fakat kötü arkadaşları bişeyler içelim bi yarım saat, karşıdaki Cuban'da diye kanına girdiler Oya'nın... Israrlara dayanamayan Oya isteksizce kabul etti öneriyi... Şİmdi hilkayeyi, o günden sonra çok değişmiş Oya'nın kendi ağzından dinliyoruz...

Kardeşim bu Cuban'a 2. kez boğazlı kazakla gelişim :) Tabii içerde soyunduk biz de, içimizdeki 2. kata şükür ile...

Nasıl iyi geldi nasıl... bir moral oldu... bir de pazar günü olduğundan çok tıkışıklık da yoktu doyasıya dans ettik...

Arkadaşlardan dansım konusunda çok iltifat aldım, hatta bi arkadaşım bana ısrarla ciddi olarak dans etmemi önerdi.. annemin bu konuda kotası var dedim.. fakat bir gerçek hakikaten var ki ben en çok ama en çok dans ederken kendimi buluyorum.. o içimden farkında olmadan çıkıveriyor, düşünmeden dans ediyorum... özellikle UK'de senin gibi sadece dans etmek için dans edenler var... gecede 3 farklı partnerle dans ettim, bir tanesinden salsayı öğrendim, hatta show bile yaptık.. çok iyi geldi.. fakat gecenin sonunda içimde küçük bir burukluk kaldı.. hep olduğu gibi, kendime ihanetimin bedeli hissettirdi derinlerden kendini... mesele mesleğim değil, Allaha şükür seviyorum, businness kimliği de, fakat dans başka, orda başarılı olmak için öğrenmem gerekmiyor.. hilesi yok, sadece içimden geleni olman yeterli, hatta gerekli olan bu..
Ne olursa olsun Oya umudunu kaybetmez ve kendini mutlu etmesini bilir.. fakaaat, bundan sonra çizilecek yollarda daha cesur, daha dikkatli ve kararlı olmak gerektiği kafasına kazınır.. Türkiye'nin gerçeği.. herkesin hayatta kalma telaşı var bir şekilde değil mi, peki ya yaşamak ne olacak.. hayatta kalmayı başardığımızda gerçekten yaşamış mı olacağız..?

Bu gördüğünüz arkadaş gerçek bir "devil", herşey onun başının altından çıktı..

ÇİÇEK :)

Cumartesi günü Rebeca odamın kapısınından bu çiçeği uzattı, banaymış... Panayırdan getirmiş Rebeca ve Aaron.. Evet, güzel parkımızda bu aralar panayır var.. luna park:) gideceğim bir gün umarım yetişeceğim bitmeden.. fakat komik olan bir yönü de var bu anının, aynı çiçeğin daha görkemlisini :) ceso'nun teyzesi Nesrin Teyze bana İzmir'den göndermişti.. ceso'ya söyledim koptuk gülmekten... gerçekten yakışıyor mu ces bana bu çiçek:) hayır bir de teddy bear, bu çiçek.. ces'e söylediğim gibi odam çocuk odasına döndü yakında bir de sallanan at alıp koyucam odama:)
Tabii ki teşekkür for lovely housemates...
Ayımı sergiliyorum :) bu fotoğrafı geçen hafta çekmiştim aslında koymayı unuttum... masada gördüğünüz çiçekleri parktan topladım... leylak... beyaz leylak olur mu, ama oluyor işte.. kokuyor mis gibi, odamı kokutuyor.. bazen odamı çok seviyorum, eşyalarımı, çok huzurlu geliyor kocaman pencerem... ne isabetli bi karardı bu odada kalmak.. sonrasında nice arkadaşlarım oda değiştirdi.. bak Oya'ya Oya'ya ;)) (Nil'in Pelin şarkısından esinlendim)

10 Nisan 2009 Cuma


Okul hayatım tüm hızı ile devam... bir kısım arkadaşların kurstan ayrılma zamanları yaklaşıyor... sanırım benim de... peki ama zaman nasıl bu kadar hızlı geçiyor..?
Küçük Not: Kahvesiz hayat geçmez...! Kültürü de başkadır, halet-i ruhiyesi de...
Andres de gidiyor.. fakat Paris'e çalışmaya :) fotoğrafla ilgilenmeye başladığımdan bu yana etrafımda fotoğrafçıların sayısı çoğalıyor... bu da "secret" felsefesi ile örtüşüyor sanırım :)) velhasıl kelam o gün de Andres için toplandık...

Fotoğrafa son anda girmiş gibi duruyorum değil mi..?

İran ev partisi... Ben social life olayını kısıyım, hatta bitireyim bi süre diyorum fakat sanırım çok başaramıyorum... Aksi gibi baharın gelmesi ile herkes bi yere çağırıyor, genelde cevabım hayır oluyor, fakat sebep olarak study dediğimde herkes gülüyor :( :) Burdan cevabım: I'm not a nerd but I'm a sick person, who wants to reach her goal and keeps her own promise.. so, please let me alone for a while. I will be among you soon.
Mesela bugüne arkadaşlar bir Türk gecesi fasıl programı organize ettiler.. ısrar kıyamet tamam gelirim dedim ama canım hakikaten bir Türk fasıl gecesi hiç çekmiyor, dün gelmeyeceğimi söyledim.. bir surat bir surat..

Bilindiği gibi İran'da club, pub olayı yok, fakat ev partileri dillere destan... bunlardan biri idi bizimki de.. Said harika hazırlanmıştı doğrusu, bir salata daha öğrendim Özgesi.. gelince olmazsa olmaz kuracağımız rakı sofrasında yerini alacak:) Bu arada elbisem hamile elbisesi gibi durmuş fakat güzel aslında aldanmayın.. ayrıca göründüğü gibi şişman da değilim.. hatta, geldiğim günden beri banyoda duran fakat geçen gün ilk defa kullandığım tartıda gördüğüm rakam 47 idi... sanırım bu benim denge noktam.. bildim bileli 47...
SON OLARAK...
Dvd izlemekteyim sık sık...
The Lust Caution: Uzak doğu ve sapık aşk halet-i ruhiyesini seven arkadaşlara, özellikle cesocum sana tavsiye ediyorum izlemediysen.. fakat pornografik öğeler ağır.. Yönetmenin kendi ülkesi Çin'de sansüre uğramış film ve adam tekrar kurgulamak zorunda kalmış, fakat Türkiye'de sansürsüz vizyona girmiş, sanırım adı Dikkat Şehvet.
Spirited Away: 2003 Oscar ödüllü animasyon.. fanzatinin böylesi
The Terminal: Yeni izledim vallahi.. bi esprisi yok fakat size de oluyor mu bilmem, ben film izlerken direkt karakter ayıklıyorum, var bu adam, var bu kadın gibi.. ve bu bana her defasında aynı şeyi, rollerin, kıyafetlerin ve oyuncuların olduğu bir dünyayı hatırlatıyor.. seçip giyiyorsun.. sahneye çıkıp oynuyorsun.. başarlı isen rolunde rolunü değiştiriyorsun en nihayetinde.. değilsen, sıkışıp kalıyorsun rolünün cenderesinde ekseriyetle.. bazen fazla ciddiye alıyorsun oyunu, unutuyorsun hikayenin başını, sonunu... aklının kafeslerinde yarattığın drama, yüreğindeki acı trajedi veya hayata bakışındaki muzipliği oynuyorsun.. velhasıl kelam cebindeki kadar harcıyorsun.. garip olan, sende kaydı olmayan bir şeyi deneyimlemeyecek olman... Bunlar uzun konular ardadaşlar;) fakat özetle; burda yaptığım gözlemler sonucunda "ruhumun Erebos'u"nu görmem beni hayli şaşırttı doğrusu..
Şimdi ise koşuya çıkacağım.. evet bugün cuma fekat biz pascalya tatilindeyiz, salı gününe kadar... öpüyorum can-canlar... seviyoum sizi...

6 Nisan 2009 Pazartesi

while I was studying...




Cuma günü okuldan sonra Nero'ya gittim yine çalışmaya... ayrıca Necati IELTS deposu download etmiş, hepsini yükledik benim bilgisayara o gün.. Hava o kadar güzeldi ve yapılacak o kadar çok şey vardı ki.. Bir kere Camden pub crawl (social programme) vardı akşama, zaten çok da dans edesim vardı bu aralar, baharın gelmesiyle bende bi her yerde olma, onunla bununla takılma, eğlenme hevesi uyandı nedense... fakat zamanlama hiç uygun değil... ertele güzelim ertele... sonra okulda Ece kahve içmeye çağırdı akşam, fal bakıcam dedi aklımı çeldi... Akşama doğru parkta koşarken Andres ve Yoshie ayrı ayrı arayıp akşama Soho'ya çağırdılar, üzülerek reddettim.. ve bu seçeneklerin arasından en saçma olanını seçip Ece'ye kahveye gitttim.. fakat sebep oyalanmamak öylesine bi yarım saat geçirmekti.. nitekim öyle de oldu... Ece falıma baktı, söylediği en doğru şey şu oldu.. sen toprağın altında filizlenmiş gibisin ama daha dışarı çıkamamışsın dedi (tam falcı ağzı değil mi ;)) hakikaten ben ne zamandır derinlerde dolanıyorum bir türlü kıramadım şu zinciri ve suyun yzüne çıkamadım... şüphe ile bakanlara diyeceğim, evet... henüz değil... bu tam ben değil... merakla, sabırla ve hevesle beklemekteyim...

2 Nisan 2009 Perşembe

STAJIMDAN DA AYRILDIM...

Pazar günü vermiştim kararımı... baktım çalışma çalışmaya benzemiyo, 1-2 ay önce 1-2 ay sonra ne farkeder...biraz yardım etsem ya kendime... ben inanayım, bu kısa zamanda elimden gelenin iyisini yaptığıma o yeter... yine önemli olan yarışmaktı der çıkarım işin içinden ;)

Kararım üzerine pazartesi Kıvanç Bey'le konuştum manager'a havale etti beni, salı günü de onunla konuştum, anlaştık... ve çarşamba günü son günümde bir süprizle karşılaştım... bir çiçek, bir çikolata ve kocaman bir zarf, içinde herkesin birşeyler yazıp imzaladığı bir "good luck" kartı... beklemiyordum ve şaşırdım, fakat daha ötesi çok mutlu oldum... hemen kalkıp herkesi teker teker öptüm :) dahası ne zaman istersem referans mektubu göndereceklerini söylediler, bir şeye ihtiyacım olduğunda muhakkak aramam da tembihlendi...

Ne güzel insanlar var değil mi şu hayatta...? Her ne kadar burdan onlara seslendiğimi bilmiyor olasalar da, anlayışınız, yakın ilgi ve alakanız için çok çok teşekkür... Sözüm var, Türkiye'ye dönmeden uğrayacağım... görüşmek üzere o güne kadar...

Tüm bunlar, genetik kodlarında ayrılma psikolojisi yer etmiş benim gibi insanlar için tuz, biber oldu.. küçük bir burukluk benimle beraber kaldırımlarda, trende, metroda ve en son üzerimden atmak için o gün biraz daha hızlı koştuğum parkta eşlik etti...

Gidiyorum bakalım...

Mavi güllerim güzel değil mi...?

Teddy Bear'im çikolata konseptime eşlik etti :)) ayrıca ne güzel bi hediyedir, modası hiç geçmez çiçek ve çikolata...