30 Mart 2009 Pazartesi

Daniel'in Almanya'ya dönüşün kutladık cuma gecesi... Bu Almanlar hakikaten garip... sınıfta çekingen ve ciddi bir tavır sergileyen arkadaşımız eğlenebiliyormuş normalde, bize de görmek kısmet oldu... konuştuk hatta zerine.. Almanya'da bir tür social rule, herkes ciddi imiş günlük hayatta, Hitler kanı.. Alman mürebbiyelerimden ötürü bana da geçmiş midir acaba..?

Harem pozu gibi olmamış mı... şöyle bir yayılsaydık minderlere elimizde şerbet bardaklarıyla tamammış...

Sosyal hayata artık bir kısıtlama getirme zamanı... 1 aylık adanma dönemi hayırlı olsun can'lar.. şans dileyin bana, en çok da sabır ve azim..



Nurlanmışız hepimiz:))

NASI YANİ..?

Holborn'un güzel caddelerinde gezinirken gördüm bunu... söylüyorum.. İstanbul Yeldeğirmeni tarafından alınmış bir kesit gibi değil mi? Holborn'da ne işin vardı diye sorarsanız onu da cevaplayayım: kendimi kütüphaneye üye ettim, geç de olsa.. dvd kiralamak fevkalade ucuz hemen 3 tane kiraladım.. ev arkadaşlarımla paylaştım, 3 günde üçümüz hiç ettik..

Sinemasever arkadaşlara duyurulur: "Whale rider" Türkçeye nasıl çevrildi bilmiyorum, New Zelland yapım, (sanırım) 1998 ödüllü, harika bir film... 11 yaşındaki küçük kızın oyunculuğu muhteşem, zaten best actrist seçiliyor sonra...duyurulur...

Fotoğraflarımı Ali çekiyor sınıfta.. Fotoğrafçı, İranlı, ateist, garip bi adam.. bi normali yok mu bana rastlayan :) Bu arada imzalarımız işe yaradı geçen haftadan itibaren IELTS sınıfındaydık.. memnunuz.. eksiklerimizi görmekten fevkalade hoşnutuz..

İran Takviminde Yeni Yıl

Geçtiğimiz değil, bir önceki cuma İran takvimine göre yeni yıldı arkadaşlar... biz geçtiğimiz hafta Amir'lerin evinde kutladık.. Gecikmeli yayından ötürü özür... Melina İran usulü bişeyler hazırlamaya çalışmış fakat belli ki pek aşinalığı yok yemek işine; kurutulmuş soğanı ilk kez onun evinde gördüm bu arada.. fakat Amir'in yaptığı İran salatası muhteşemdi.. tarifini sordum, melodik garip aksanı ile anlattı bi güzel :)

Her gelen bir içki... :)

Masada küçük 8 adet küçük tabakta 8 değişik şey ve hepsinin de bir anlamı var... mesela bir tabakta sarımsak vardı, birinde elma vs. anlamlarını bilmiyorum ben fakat bu kültür hoşuma gidiyor... Rhima'nın evinde de şık bir kristal tabakta hurma vardı, bereket getirsin diye her evde mutlaka olurmuş... Ayrıca baharatlı arap kahvesi ne güzel bir şeydi...

Matteo şımarmanın dorıklarında...

Melina.. bir ara bahsetmiştim, Amir'in seksi karısı başlığı altında.. modern İranlılardan; fakat sarı saç sevdasından vazgeçin kardeşim olmuyor...

29 Mart 2009 Pazar

İSTANBUL..!

İstanbul'um Mart'ta böyle miydin... bi tuhaf oldum bakınca asık yüzüne, içim doldu... martıların, şen vapurların, hüzünlü bi duruşun vardı, unutmuşum... eskisin, güzelsin, bi yanıyla zavallısın; unutulmuş ve fakirlemiş, fakat hala güzel bir aktrist gibi...

Bu fotoğraf facebook'ta şöyle bi gezinirken gördüm.. bi arkadaşım koymuş, çaldım hemen.. yine demeden geçemedim..

Anlaşılmaz bir yanın var
Öldürmeye hevesli
Kupkuru çiçek gibisin
Biraz suya özlemli
Renklerin içinde düşlerin içinde
Doğmak sessizce
Renklerin içinde cenneti içinde
Ölmek sessizce

(Bu şarkı, beni hatırlatırmış Ceso'ya.. bana da şimdi İstanbul'u çağrıştırdı..)

25 Mart 2009 Çarşamba

HOW DO YOU MEASURE SUCCESS?


The most popular proof of success, which comes into your mind at first is a good job and a good career. According to the majorty opinion the first condition of being successfull is having a brillant career. However, wht should a brillant career be like? Does it mean having a good salary, having good working conditions or being creative or having your own businness? /Or all of them:))/ The answeres can be varied and depend on individuals. In that case is the meaning of succsess variable? For me this is the point of succsess and an explanation of peoples choices.

However, there is a reality: Happinness! Nobody can ignore this. If you are happy, you must be succesfull as well. You can measure your succsess with your happiness. Otherwise, if there is a lack of satisfaction it means that something is wrong in your life. First of all, you have to find the reason which makes you down, for solving the problem. This is the order of solution: realise-accept-find the right way-and act. Even though theoretically this is very easy, in practise it can be very difficult. Success is complimented by happinness. You can't divide success. Success must be in every area in your life. Therefore the meaning of being successfull and to be a success are different. You can creat a successfull project or you can achieve a successfull meeting, but it doesn't mean you are a successfull man/woman. This means, you were successfull in a single circumstance. However, the quantity of your successfull approach or situation can show your degree of success.

The success need to be stablised; to be happy over the long term. Winning the lottery is not such a success. Being succesfull is a result of a mentality. If we examine the lives of succesfull people we see the same thing, which is stability. They believe in something completely, there is no lack in their determination. Only a dream with a strong belief create the reality. The second important thing to be successfull is selfmotivation, however this is more difficult than the others. Actulally saving the motivation is difficult. The enviroment plays a large role in this case. The conditions effect our motivations. Therefore motivation musn't be external, it must be internal. Focusing on your goal and dreaming of a succesfull result is a deal of saving motivation. The third important thing is of course dicipline. The effort which you make regularly is very important; also it helps you to save your motivation.

Eventually we can summerize the secret of a single success like that: believe - selfmotivation- dicipline. Otherwise being a successfull man/woman requires a big vision, a positive mentality and stability.


"Some very interesting ideas well-expressed with a good range of advanced vocab/grammer."


IELTS Score: 6.5


İlk deneme için fena değil değil mi :))

22 Mart 2009 Pazar

Successfull Woman's Convention


Cumartesi akşamı gittim.. full dress :) (zorunluydu bu arada) 3 kadın çıktı konuşma yaptı(biri bendim derrmişimm ;)), eğlenceliydi, gaz verici ve umutlu bir sohbetti.. güzel bir değişiklikti.. Ayrıca bana ilk essay'mi yazmakta ilham oldu: "How do you mesaure success?" Bugün yazdım, gramer hatalarımı düzeltmesi için yarın öğretmene göstericem.. sonra da belkim yayınlarım :) Öpüyorum çok çok.. bu aralar fazla özlüyorum..

CAFE NERO'DA BİR CUMA


Napıyo bu kız tek başına orda diye merak ediyorsanız söyleyim.. IELTS çalışmaya çabalıyo.. evde sıkılıyo arada canı gidiyo kendini cafelere atıyo.. bi süre böyle olacak.. adanma hali umarım uzun soluklu olur.. 9 mayıs hiçbişey.. ne yapmalı ne yapmalı..

Size fotoğraf fotoğraf diye boşuna demiyorum.. En son bi arkadaşım için gittiğimiz ajansta kendimi poz verirken buldum.. bikaç poz, deneme amaçlı.. fakat fikir oldu mu oldu.. cesocuğum parlak fikirlerimle geleceğim.. harika bi proje olacak..

OKUL HAYATI


Okul bu hafta oldukça eğlenceliydi.. Derslerde şen kahkahalarım eksik olmadı.. Özellikle genellikle Ida olan partnerimle hikayelerin sonunu abuk subuk tamamlamakta ustaydık.. daha yazarken gülmekten alamıyorduk kendimizi.. Misal en son nikah günü vazgeçmenin kıyısında olan kızına öğüt veren bir anne olarak hikayenin sonunu "now I have realised that my doughter is braver than me" olarak bitirdik.. Nihohohaa :)) aslında sadece biz değilmişiz abuk subuk sonlar yazan daha başka harikalar da vardı.. pislik bi sınıfız gerçekten.. fakat fazla komik.. ayrıca çok konuşkan, lise sınıfı gibi.. karın kaslarım çalışıyor bol bol gülmekten..:))
Bir gelişme daha.. IELTS morning sınıfı açılması için yönetime yaptığımız baskı ve topladığımız imzalar nihayetinde sonuç verecek gibi.. kabul edecekler gibi.. merakla beklemekteyiz..

14 Mart 2009 Cumartesi

KISA... KISA...

Hiç hesapta olmayan bir geceydi bu gece.. Akşam üzeri Cihan aradı, akşam toplanıyoruz sen de gelsene... hık mık bi düşüneyim, ders de çalışıyorum... tamam geliyorum... Finchley Road Walkabout'a damgalanıp giriyoruz... Cheers..! :))
İyi mi yapıyoruz... hem de çok iyi yapıyoruz... canlı müzik harika, pist geniş... kurtlarımızı döküyoruz... Biraz sıkılmışım ben de bu aralar IELTS çalışmaktan, iyi geliyor...
Çocuklar yine her zamanki gibi çok kibarlar, çok iyiler... Cihan beni tüm aksi yöndeki ısrarlarıma karşın eve kadar bırakıyor; bırak bu adetleri Cihan Londra burası diyorum, olsun ben çağırdım diyor dinlemiyor... Cihan ve İsmail; birbirlerini bulmaları hiç de tesadüf değil...

Soho'da kızlar geçidi:)) Soldan sağa: Oya (worldwide:)), Sohyong (Korea) , Yoshi (Japan), Lara (Brazil)... Toplanıp cuma geleneği bişeyler içip iki çift laf ediyoruz... fazla da kalmıyoruz... ama kısa zamanda eğlendiriyoruz kendimizi... e ama o kadar çok kız toplanmış bi de eğlenmesin mi..?

Ortak konumuz erkekler tabiii... fakat içimizde en fenası Yoshie... naughty naughty :) (Bu kızın lakabı artık.. dirty fotolarını gösterdiğinden beri böyle söylüyoruz.. kendisine bu ünvan da öğretmenimiz Johnney tarafından verildi.. yeni hedefini söylüyorum size.. Canary Warf civar çevresinde boy gösterip ağına bir business man düşürmek... hadi bakalım Yoshi, göster meziyetlerini...

Kardeşim ben niye böyle değilim... "Erkek bulmak" tabiri bana çok itici gekiyor... çapkınlık yapın, gönül eğlendirin icabında, fakat erkek bulmak için yola çıkmayın, çabalamayın lütfen... lütfen...

Bu Brezilyalıların fizikleri hep mi düzgün olmak zorunda...?

Sohyonge o gün British bir adamla bir Korean Restaurant'ta tanışır... adam daha sonra masamıza da teşrif etti; Britanya'dan hoşlanmayan, doğu dillerine ilgisi olan garip bir adam... ne deyim...

Onu bunu geçin... Londra'da alınması çok gereksiz olan 2. şeyi aldım o gün; bir Teddy Bear... fakat o kadar sevimli, o kadar yumuşak ve aptal suratlıydı ki... Sainsbury'de önce Valentine Day Teddy Bear olarak çıktı ortaya.. o zamandan beğendim, ucuzdu da... fakat ne gerek var şimdi ayıya deyip almamıştım... şimdi 2. defa Mum's Day Teddy'si olarak çıkınca meydana dayanamadım...

Şu kombinasyon size ne çağrıştırıyor: Mini etek, teddy bear, Nutella... fazla şekerli sevimli bişey değil mi.. üzgünüm fakat öyleydi, öyleydim... olabiliyorum zaman zaman :))

Hey Mr. Dj! Hakikaten Dj bu çocuk.. Okulumuzun gururu, çok yakışıklı, cool, model olmalı... cuma son günü imiş, sonradan öğrendim.. gitmeseydi de görseydik daha, derrrmişim ;))

Hangi gündü, çarşamba mıydı..? Cinlerim geldi yine ojul çıkışı kendşmi Cafe Nero'ya attım... yarım saat da olsa oturdum, okudum, düşündüm.. hem de kahve bile almadan... Bu benim için su kadar gerekli bir ihtiyaç... sosyal hayatları çok renki olan ve nerdeyse hiç yalnız kalmayan (ve çoğunlukla bundan da hoşlanmayan) insanlar vardır ya.. onlara çok şaşırmaktayım.. büyük ihtimalle onlar da bana... peki hocam ben yabani miyim..?

Yapmayın arkadaşlar, değilim :)))

Ağabey ve kızkardeşleri... Süreyya ve Sümeyra (hakiki göbek adımdır.. küçükken oturduğumuz apartmandaki hacı amca-teyze komşularımız koymuştur) ve Necati...
KISA... KISA... Yurttan ve Dünyadan Özetler:
IELTS kafamda, beynimde, atlamak istediğim bir basamak olarak kalbimde.. çalışıyo muyum evet, fakat yeterli değil hala.. ama yoldayım.. kararlıyım.. ne zamandır önüme kısa-küçük hedefler koymadığımı fark ettim.. bu zevli bir şeydi.. unuttuğum bir şeydi.. amaç ne güzel birşey değil mi... Arkadaşlar şunu söylemek zorundayım ki; durmak diye birşey yok.. sürekli bir hareket var; aşağı veya yukarı... (Bkz. Tanrılar Okulu) insan her saniye ya gelişiyor, ya geriliyor.. gelişmeyen insan ise çürüyor... bundandır ki amaçsız bir insanın kaybedecek bir şeyi de olmuyor... Amel defterlerine ise başta insanın kendisine karşı işlediği günahlar yazılıyor...
Perşemde günü Yoshi ile okuldan sonra British Library'ye gittik, fakat study için üye olmak gerek.. geçici olarak karşıdaki Camden Lİbrary'ye gittik, çalıştık ve kütüphaneyi gezdik.. artık film kiralayacağım mekanı biliyorum.. Fakat ondan önce bir üye kartı çıkarttırmak istiyorum...
Sınıfımda Japan, Korean ve Taiwan öğrenciler var.. Korea fakir, Japonya zengin bir üke, anlaşılıyor ... Bir gün belirleyip Japon or Korean restauranta bitmeyi planlıyoruz... bakalım...
Simphson"s (çok komik, izlenmeli)
Tom Cruise'dan saçma bir film.......
Teddy bear ilk gece hakkını verdim, birlikte uyuduk:)
Nutella bir kez daha yalan oldu...
Kakaolu, hindistan cevizli puding... Ben denedim, olmuyor arkadaşlar... bazen yanlış bir sinyal alıyorum vericilerden.. hayalimde harika, lezzetinden yenöiyor.. ama gerçekler... :( küçükken bir kere de zeytin kavurmuştum, buna ne demeli.. o zaman artık verici falan değil, direkt içime ruh girmiş olmalı :))
Koşu tüm hızı ile devam etmekte... Haftanın, stajımın devam ettiği 3 günü akşam eve geldikten sonra üstümü değiştirip koşmaya gidiyorum.. park karanlık olduğundan parkı caddeleri takip ederek büyük çeperden koşuyorum.. Yine bu günlerden birinde önüme bilerek arkadaşını itekleyen bir kıza ağzımı doldurarak "bitch!" demekte haksız mıydım arkadaşlar..?
Uyku bastırması hastalığına tutuldum... yeni yöntemler deniyorum.. annem en son portakal yememi önerdi...
Ev arkadaşlarım şarşamba günü Dublin'e gidiyorlar :( Meave Binchy ile merak ettiğim o dedikodu kentine ben de gitmek istiyorum... ayrıca özliycem onları çabuk gelsinler...
Kararlar, küçük yöntemler, küçük-büyük hayaller, özlem, bahar, mod değişimi hastalığının nüksetmesi, alerji başlangıçları, küçük bir girişim...

8 Mart 2009 Pazar

VİCKY CHRİSTİNA BARCELONA

Hayatlar hayatlar hayatlar... Hiç çok emin olduğunuz, üzerine yemin edebileceğiniz bir şeye iki gün sonra hayretle baktığınız oldu mu..? ya da yapmam dediğiniz şeyi yaptığınız... peki neydi sizi durduran... güvensizlik, korku, kalıplar.. ne çok değil mi.. sınırlarını kendimizin çizdiği bir kutuda yaşıyoruz diye düşünüyorum bazen.. kutu içinde kutu, kutu içinde kutucuklar var.. her olay, her durum var şartta ortaya çıkarabileceğimiz kutularımız var.. çoğu zaman, değerlerimiz veya yargılarımız gibi, daha çok şahsiyete dair sıfatlar ile ağzı mühürlenmiş, bazıları hiç açılmayacak olan kutular... kendimizi bilmekte zorlandığımız için başvurduğumuz küçük yöntemler, güvenli sığınaklar.. bir de kurduğumuz hayatlar.. o kutulardan yapmak hevesi ile, o kutulara sığmak pahasına.. okyanusu bir bardak suya doldurmaya çalışmak.. unutmak.. unuttuğunu unutmak...

Bazen hiçbir şey şaşırtıcı gelmiyor bana.. ya da herşey olası.. bildiğim şey sınırsızlığın korku verdiği.. ufuk ne kadar güzeldir değil mi denizle gökyüzünün birleştiği sınırsız mavilik.. peki o maviliğin içindeyseniz..? kara göründü mü demek istersiniz..?

Ben hep toprak tabiatlı insanlara özenmişimdir; hayata köklerini salan, her geçen gün durduğu yeri sağlamlaştıran, güçlü, güvenli ve heybetli bir duruşu olan.. Ben kendim ateş tabiatlı bir insan olarak daha çok rüzgarla dans etmekten hoşlanırım.. bir düşünce, bir rüzgar aklımı alır tutuşturur... fakat yönümü hep ışıkla bulurum.. "It's not what, good girls do; not how they should behave" but, how can you deny that I am a good girl..?

Filmin son sahnesinde Christina hala "ne istemediğini bulmanın" arayışı içinde, diyor.. ben de yapıyorum bunu, deneyerek bulmak.. sonuca dolaylı olarak ulaşmak.. üzücü olan ise aynı kişinin kronik unsatisfied olarak ilan edilmesi.. kendime dönüyorum.. gerçekten istediğim sonuca ulaşmadan bunu bilemeyeceğimi anlıyorum.. fakat güzelliğin, samimiyetin ve aşkın kıymetini biliyorum.. bunu ıskalamayacğımı ümit ediyorum.. Bu sebeple Londra'ya geldiğimden bu yana gerçekten istediğim şeyi bulmaya, ateşimi ağzımı yakmadan kontrol altında tutmaya çalışıyorum.. Karşıma çıkan Antagonistlerime kırmızı kartlar gösterdim bile..


Uzun lafın kısası... Woody Allen'dan harika bir film.. ayrıca Penelope Cruz'a hastayım.. Matteo'nun delicious pasta teklifini reddedip tek başıma yaptığım sinema zifayetinden büyük zevk aldım.. mutlaka ama mutlaka görülmeli arkadaşlar..

HAFTANIN ÖZETİ

Okulun karşısındaki cafe'de okul çıkışı yaptığımız laklak.. Lisede okulun karşısında bir cafe vardı, Eren cafe.. okulun bilhassa sigara içen kısmı teneffüslerde oraya doluşurdu.. iyiydi hoştu, severdik biz de.. fakat bir kokusu vardı ki sormayın.. içerdeytken dert değil duymazsınız bile; fakat ne zaman ki Eren Cafe'den biri gelse yanınıza o zaman anlarsınız ne menem bir koku olduğunu.. velhasıl kelam seneler sonra bir Eren Cafe daha.. iyi, hoş da bi de kokmasa...
Seleste has gone to Spain.. Kısa dönemli arkadaşım gitti.. Resmen okulda yun oynıyordum Seleste'yle.. ona korku filmi efektleri ile I'm going to kill you Seleste diyordum.. artık geyiğe sarmıştı ölümlerden ölüm beğenir olmuştu Selestecik.. Her gidenin arkasından küçük de olsa üzülmek, üzülmek de değil garip bir burukluk yaşamak ise adetimdir.. "beni bilen bilir." :))

Goodbye kahvaltısı... Evet masayı yedik :))

Birisi benim fotoğraflarımı çeksin artık, deliricem ben böyle.. ucundan kenarından girmek istiyorum artık fotoğraf şu işine de.. yine mi Türkiye'ye dönünce :(

Liverpool tren istasyonu.. İstasyonda bi çikolata dükkanı var.. Art of Chocolate sanırım..Bizim simit sarayları gibi değil (bi kere simit sanatı görmüştüm, ordan çağrıştı), bu yüzden çok tehlikeli çok.. iki kere teşrif ettim dükkana.. genelde bakmadan geçmeye çalışıyorum.. Bir itiraf daha: cumartesi günü bi kavanoz Nutella yalan oldu.. fakat geçmedi hala istek; strange isn't it? :))
Bu hafta genel olarak hayatım, kendim ve insanlar hakkında çok düşündüğüm bir hafta oldu. Biraz daha samimi, biraz daha zor, biraz daha umut doluydu.. İngilizce artık hakettiği yerini almaya başladı beynimde ve kalbimde.. hayallerin içinden seçilen yegane yol.. IELTS beni bekliyor.. Üniversite sınavına hazırlandığım sene geliyor aklıma hep.. yumurta kapıya senesi; fakat motivasyon demek herşey demek.. bu benim için böyle.. şimdi kendi kendimden ilhal almaktayım; en çok ihtiyaç duyduğum ise motivasyon...

6 Mart 2009 Cuma

BAHAR MI GELDİ..?

Canlar cananlar... Her sabah kalktığımda içimde bi heyecanla uyanmaya başladım.. Geniş penceremden baktığımda güneş gülümsüyor yüzüme her gün.. içim kıpır kıpır.. bir de bu günlerde çokça çocukluk günlerim geliyor aklıma, ölecek miyim..? :))

Bir de annemi çok özledim.. annecim biliyorum okuyorsun arada blogumu bunu da bil o zaman.. sen benim birtanecik nonoş mu nonoş kuşkuşumsun :))

Annem blogumu okuyup arada bana yorumlarda bulunuyo.. mesela o gün kızım niye bacağını çekip koyuyorsun öyle, demişti :)) cevap: anne o bacak değil, fotoğraf.. En son kızım öğlen öğlen şarap içmişsin, dedi.. Annecim alışkanlık değil merak etme...

Hayatımda bir hayal giderek daha fazla yer kaplamaya başlıyor.. İçimde her gün büyütüyorum.. kumar oynuyorum arkadaşlar..

KOlay olmuyor alışkanlıkları kırmak.. O yüzden her gün tam gaz koşmaktayım.. sanki bir ispat kararlılığımda.. her gün yolun sonunda karşıma çıkan o patikayı döndüğümde işte böyle başaracaksın diyorum..

Dün şehrin merkezinde oturup bi bankta ağladım.. ceso'ya söyledim ces ben iyiyim gerçekten iyiyim niye ağladığımı bilmiyorum.. işte böyle de bir etkisi de oluyor üzerimde bugüne kadar yaptığım tüm gözlemlerin.. alışkanlıkların baskısının ve asıl derinlerde yatan o saf ve güçlü isteğin.. hepsinin karışımı..

Sonra ne yaptım..? Gidip çok seksi, parlak siyah bir elbise aldım kendime.. 8 pounda.. Top Shop malı.. nerden buldun diye sormayın bu işlerde ustayımdır "beni bilen bilir".. ayrıca hasta olanın doktor ayağına gelirmiş.. elbisemle İstanbul gecelerde boy göstermek için sabırsızlanıyorum:))

Şimdi bu güzel cuma gününün tadını çıkarma zamanı... gidin oynayın arkadaşlar günle, güneşle, içinizde titreşen o harika hayalinizle, sevinçle..

KÜÇÜK NOT: Sıkı bir çalışma temposuna girdim.. IELTS kitapları aldım kendime.. kahve dostum oldu yine gecelerde.. Biraz daha kapanmam lazım o psikolojiye..

Bir de Mamma Mia'nın müzikaline henüz gidememiş olsam da filmini izledim.. harika.. BU haftanın sabah müzikleri (şu an olduğu gibi) ABBA.. Güne sıcak ve heyecanlı bir başlayış için..

KÜÇÜK NOT Ceso'ya: Canım bana güzel haberi ver bugün.. oldu Oya de.. Heyecanla beklemekteyim netice'yi alametini.. Ayrıca, "gönder mektubumu" :))

KÜÇÜK NOT Özge'ye: Gülpüm görünmüyorsun ortalarda.. ne işler çeviriyosun merak ediyorum.. özledim beynoş seni..

1 Mart 2009 Pazar

SLUMDOG MİLİONARE!


Cumartesi gecesi saat 9:00 matinesine gittik.. Harika bir filmdi.. bugün İpekoştan duyduğuma göre İstanbul'da da yeni vizyona girmiş..Mutlaka görün arkadaşlar.. Kim 500 milyar ister yarışması ile Hindistan'daki yaşam bu kadar mı güzel anlatılır.. resmen büyülendim.. ayrıca film müzikleri muhteşem.. Cesocum bilhassa sen bayılacaksın müziklere.. bekliyorum yorumlarını küçük yönetmen;)

PORTABELLO MARKET.. BAR.. PUB..

Keep smiling :)
Strawberry Beer denediniz mi daha önce.. bardağına takıldım, ince, uzun ama bira.. denedim.. güzeldi bu defa:) ama sizi uyarmıştım daha önce.. her denediğiniz güzel olmayabiliyor.. (bkz. votka-cola)

Yanımda gördüğünüz İspanyol arkadaşın bir castaniet'leri eksikti elinde.. bende vardı aslında (Barcelona hediyesi kırmızı castanietlerim-Nihatçım'a teşekkür) ödünç verse idim ne olurdu bilemedim şimdi.. kendine partner olarak bir ekrek bulması gerekebilirdi..
Portobello'da 2. gittiğimiz pub'da canlı müzik.. İspanyol bir grup.. Sıcak, canlı, kıpır kıpır latin müzikleri.. Köşede başladığımız dansımız, grubun önünde sahne almamızla son buldu.. Yoğun istek üzerine Bambaleyo (nası yazılır ki bu melet, okunduğu gibi mi :p) üst üste 4 defa çalındı.. grup çaldı, biz dans ettik :)) sonra tekrar geleceğiz grubu dinlemeye ve şenlendirmeye...

Sholeh.. İranlı eski sınıf arkadaşım.. hiç İranlı gibi mi bi bakın.. zaten bi acayip çıkmış fotoğrafta da.. Buraya geldikten sonra Arap ülkelerindeki yaşam sitili hakkındaki görüşlerim değişti.. Persapolis'i (ne güzel bi çizgi filmdi) izlediyseniz orda bir ipucu yakalamış olmalısınız; bir de hikayeleri gerçek insanların ağızlardan dinleyince; onu da bırakın Rhima gibi bir radikali tanıdıktan ve Sholeh'i gördükten ve yine İran'lı Amir ve seksi karısının evlilik hayatını gizlice gözetledikten sonra fikirlerinizin değişmemesi imkansız olurdu..