28 Ocak 2009 Çarşamba

TATİLİZ NEŞELİYİZ :)

Yağmurdan kaçan sigara içenler bu kuytuya sığıştılar...

Bu hafta bilgisayar odasında idare ediyoruz boş sınıf yok şekerim..

Boş günüm olur da Chiara'mı görmez miyim.. Zaten ne zamandır bi denk getirip de görüşemedik.. diğerlerine join olduk.. hep beraber okul çıkışı yemeğe gittik.. Ayrıca hemen 2 tane plan daha yapıldı.. 1. Ece'nin yeni taşındığı evi (odayı) kutlamak bahanesi ile house-warming party, 2. Bir evde toplanıp yemek+dvd.. Fakat arkadaşlar ben hiçbir şey pişiremem yemeğe gelirim dedim.. oy birliği ile kabul edildi.. :)

Chiara'm şubatın 10'unda gidiyor.. artık tarih de belli.. bugün içim hafiften cız etti.. özliycem, hakikaten özliycem.. ayrıca aynı şehirde yaşıyor olsaydık ve birbirimize bir şekilde denk gelseydik, Chiara kesin bizim kızlar club'ünün içinde olurdu.. şüphem yok..!
Chiara'yla biraz alışveriş yapıp birazyalnız yürüdükten sonra eve geldim.. odamı temizledim.. mantar çorbası yaptım.. duş aldım.. atom karınca gibiyim bu günlerde.. ya da arı maya..
Sevgiyle kalın tüm sevdiklerim.. bir de bana şans dileyin..

CUMARTESİ'NİN SIRRI..!




2 hafta önce bir cumartesi gecesinin (şimdilik) sır olduğunu belirtmiştim hatırlarsanız.. Yarabbi ne yoğun bir haftaydı.. o gece ben job-hunting peşinde koşturmaktaydım.. cuma gününden listem hazırdı.. London'daki tüm Türk restaurantlarının isim ve adreslerini çıkartıp liste yaptım. Cunartesi gecesi ise arkadaşlarımı ekip yaptığım listeyi icra etmek üzere yola koyulmuştum.. gece olması biraz acayip gelmiş olabilir.. fakat özellikle cumartesi gecesi manager'ların orada olacağını düşünmüştüm.. ki yanılmamışım.. böyle uzun uzun anlatoyorum bir şey çıkacak sanıcaksınız fakat restaurantta falan çalıştığım yok hala ;) (emeğimi takdir edin diye yazıyorum:)) Nitekim en son durak St. John's Wood'daki "Sofra" idi.. oraya gittiğimde saat 11'di artık.. hiçbir şey çıkmamış olsa da İbrahim Bey'in samimi yardımcı olma niyeti ve içtiğim sıcak çay hala aklımda..
Bunun yanı sıra bazı büyük restorant sahiplerinin biyografileri hayli ilginçti.. Ufkumu ve gönlümü açtı.. + bana yakın günlerde yapılmak üzere bir düş-plan bıraktı..
PORTOBELLO MARKET'İN ARDINDAKİ SIR: O gün de Chiara'mla gezerken Portobello Road'da şirin bir cafe'nin "wairtess" ilanı dikkatimizi çekti.. Girip adamla konuştuk, eve gelince cv'mizi gönderdik.. takip eden hafta içinde arandık.. geçen cuma günü ise tam 2,5 saat orda çalıştık.. Aklınız karışmasın yine birşey çıkmadı :)
SONUÇ: Arkadaşlar yanlış anlamadı isem artık haftasonu full, perş.-cuma part-time olmak üzere turistik hediyelik eşya dükkanı red bus shop'ta çalışmaktayım. (www.redbusshop.com) Pazartesi tam gün "deneme" çalışması yaptık. Eğer bundan böyle anlaşır isek devam, bildiğimiz alışma-alıştırma süreci.. Görüldüğü üzere artık boş günüm yok.. ben perş.-cumanın olacağını düşünmemiştim.. iyi mi kötü mü yaptık bilmiyorum.. fakat bir süre bu tempoyu deneyeceğim.. büyük düşümü aklıma getirip kendime yeni deneyimler edineceğim.. kolay gelsin bana :)
RED BUS SHOP'un hikayesi ise hayli garip.. Ben yukarıda bahsettiğim listeyi yapmadan az önce artık Londra'yı yürüyerek katetmek sureti ile iş aramayı kafaya koymuştum.. bu esnada Covent Garden'da iken Cafe Nero'nun yerini sorduğum market'ta çalışan bir Türk genci ile ayak üstü arkadaş olduk.. Cihancım'ın vasıtası ile bu iş oldu.. (Cihan'ın kankisi Red Bus Shop'un öteki şubesinde çalışıyo) (Cihan üniversitesini burda yeni bitiriyo)
Ben de pazartesi çıktıktan sonra bi teşekkür ediyim dedim.. kalktım market'a Cihan'ı görmeye gittim.. canım ben seviyorum diye bi kutu Covent Garden Cookie'si almış elime tutuşturdu.. Türk düşüncesi.. seviyorum işte..
Sonra o cookie'lerden 2 tanesini tabağa streç film'de sabitledim.. kenarına bir not sıkıştırıp Rebeca &Aron'a kahvaltı süprizi yaptım.. Aslında bu süpriz, pazar günü deneyin diye bıtraktığım mercimekli köftenin artçısı idi.. zira damak tadı farklı gelmiş olmalı ki, akşam eve geldiğimde sadece 2 tane yenildiğini gördüm.. (köfteme laf söyletmem :))
Nerdeeeeennnnn nereyeeeeeeeeeeee.....................
Bu arada dün iş çıkışı Kıvanç Bey'le tiyatroya gittik. Kıvan Bey kendisi oynuyo; oyun ise hakikaten güzeldi (oyuncuların amatör olmasına karşın)
Yeni haber: Artık ofisin öteki şubesinde çalışacağım.. bugün ise off idim.. zira yeni ofisin bir odası hala yapılmakta.. o bakımdan gelecek hafta başlayacağım.. belki de son tatil günümdü, çabucak bitti :( KELEBEKLER ÖZGÜRDÜR..!

25 Ocak 2009 Pazar

GÜN YAPTIK :))

Bütün kızlar toplandık toplandık toplandık... Amaç traditional yemekler yapıp kültürleri buluşturmaktı :p tamam, dedikodu yapmaktı.. fakat yine de tuhaf değil mi.. sen git London'da gün yap.. ne yapsam ne yapsam diye düşündüm durdum.. teyzem'in yakından takip ettiği portakal ağacı'na bir bakındım.. annemi mi arasam dedim.. vazgeçtim.. en sonunda mercimekli köftede karar kıldım.. aaa orda köftem.. bakın tam ortada.. ben yaptım:)) herkes çok beğendi.. bir sonrakine tatlı yapıcam şimdiden sözleştik..

Rhima hayli ilginç, modern, hoş bir kadın.. Suudi'li bir radikal.. şimdilerde merceğim altında.. vizyonu geniş insanlara çekiliyorum.. onlardan biri.. sade, açık ve egosuz.. ve daha başka şeyler tabii ki.. izliyorum ve düşünüyorum.. eğitimdeyim :))

Ayrıca arabic coffee'yi deneyen var mıdır..?Muhteşem birşey, rengi beyaz çay gibi.. tadı tarçın, zencefil karışık baharlı gibi.. bayıldım ben..

Ece falıma bakıyor.. geleceğimi söküyor..

3 vakte kadar....

PASHA..!

Cuma gecesi Pasha'daydık.. Hani şu Victoria'daki ve sahiplerinin Türk olduğu meşhur club'ta.. Biletlerimiz 1/3 fiyatına sağlandı, ordu gibi doluştuk club'a.. her zamanki gibi müzik berbattı (club müziğini sevmiyoruz..!) fakat mekan hoştu.. ayrıca club ve pub'larda sigara içilmemesi hakikaten harika birşey, bunca vakit burnumuz nasıl düşmemiş hayretler içindeyim.. (bu söylemlerim ceso'yu coşturacak gibi hissediyorum, verdim gazı bakalım ;)) Velhasıl kelam müziği beğenmeyince kendi telimizden çaldık biz de.. oryantal, salsa, disco ne vasa döktük ortaya, yapmadığımız şebeklik kalmadı.. eğlendirdik mi kendimizi eğlendirdik.. bravo.. well done..!

Dans.. Forever..

:)) Sexy Fotoğraf'ın haline bak.. boşuna pozlanmışız.. zaten hiç gecikmeden aldık cevabımızı.. kızlar burda iki güzel kız görüyorum ama sorry sexy değiller.. terbiyesiz.. shame dedik hep bir ağızdan...

Jubilee Line (jübili) :)

Bu Matteo ilginç bi adam.. tam bir organizasyon adamı, Mr. Organization diyorum zaten.. Fotoğrafta görünenin en az 2 katı kadar insan idik... Matteo'nun evinin önünde çekindik bu fotoğrafı.. evi yurda çevirmişti, hatta binayı demeliyim.. kapı, pencere her yer açık.. koridorda insanlar.. alkol, sigara, fuhuş.. batak batak :))

24 Ocak 2009 Cumartesi

PARAZİT..!

Bugün ne zamandır domates yemediğimi fark edip domates aldım. İyi ki almışım almasaymışım ne yaparmışım.. Az önce 3 tane domates yedim..! İnsanlık dramı..! Sebebiyatı:

Domatesten az öncesine kadar önce Ces, sonra İpekoşla sohbetteydim.. yemek saatimi kaçırdım. (sanki bebeğim:)) sonra dedim bu saatte ne yemeği (otur 3 tane domates ye:))) kendime papatya çayı yapmaya mutfağa yöneldim.. mutfakta aklım çelindi.. bir ses domates domates dedi.. yedim.. 3 tane.. :p

Papatya çayı demişken.. yatmadan önce sütlü, ballı, papatya çayı içmek harika oluyor bazen.. fakat fazla kaçırmayın kafa yapabilir... şşşşşş az önce papatya çayı işşştim aabi kaffam iyiiii.. olursunuz benden söylemesi;)

Bu (anılar arası parazit) saçma anıyı anlatmasam olur muydu, olurdu.. boş konuşasım var işte .. hala.. (anlatım bozukluğu olmasın; bundan önce arkadaşlarımla yaptığım konuşmalar boş konuşma değildi manasında cümleyi düzelteyim: hala konuşasım var, hatta boş konuşasım var..)

Ayrıca içimde yarın sabah tatile gideceğini bilen bir çocuğun gizli sevinci var.. İpekoşla ortak sırrımız.. şşşşşşşşşş..........

"Soru sorma bana sorma n'olur..."

(fakat bu seviçli ruh haline İlhan İrem gitmedi; hemen radyomuzun kanalını değiştiriyoruz...)

"and than she asks me do you fell all right?
and I say yes I feel wonderful tonight..."

(Eric Clapton: That's better!)

22 Ocak 2009 Perşembe

IMAGINE..!




Sessizlikteyim.. sessizliğin gizeminde.. sessizce kurmaktayım düzeni.. bazen ışıkları kapatıp jaluzilerimi aralayıp dinlemekteyim ruhumu.. hiçbir ses olmadan sadece ruhumu..
Okulda konu "wish clauses"... Luis paranın önemi yok yaratın dedi, al o zaman sana dedim.. benimkisi hazırdı.. hayalimdeki evi ve içindeki "ben"i anlattım..
Ayrıca İstanbul'a döndüğümde yeni imajım da hazır.. ben bayıldım.. umarım siz de :) Bi de siyah-beyaz nü fotoğraflar istiyorum, tek aksesuar siyah bir şal olacak.. Cesocum benim 1 numaralı fotoğafçım.. 4 yıl aradan sonra senden yeni harikalar beklemekteyim.. Her şey sanat için.. bir de torunlarım... :))
"Imagine there is no heaven
it's easy if you try
no hell below us
above us only sky.......
You may say I'm a dreamer
but I'm not the only one
I hope someday you'll jois us
and the world will be as one"
John Lennon
"Tomorrow is late
it's now or never...!"
Elvis

19 Ocak 2009 Pazartesi

"RUN OUT OF" SENDROMU

Run out of: Şampuan, saç kremi, lens solisyonu, pembe ruj, pembe oje, yüz nemlendiricisi+bakım kremi, rimel, allık... neyse ki parfümüm duruyor ondan bir saniye dahi ayrı kalmak istemem.. Kardeşim aynı anda mı biter.. Küçükken dedemin pastanesi olsun isterdim.. dondurma, çikolata, şeker, pasta.. (gerçi hala olsa fena olmazdı:)) şimdi ise babamın ünlü kozmetik markalarının distribütörü olmasını istiyorum.. bu harika olurdu hakikaten.. o zaman parfüm değiştirmek de kolay olurdu.. mağaza mağaza gezip dört bir yanıma sıkmaktan kurtulurdum..

PORTOBELLO MARKET

Beyaz çerçeveli güneş gözlüğü.. her zaman sevmişimdir.. biraz daha yakışan bir çerçeve bulup alacağım.. fakat ben beyaz bandana takıp arabanın penceresinden sarkmak da isterim.. evet özeniyorum.. ilk gördüğüm andan beri :)

Artık bu maymunluk ama.. denemediğimiz gözlük kalmadı.. bakıp bakıp eğlendik kendimizle..

Fotoğrafımızı çeken adam, fotoğraf makinesini alıp kaçıyo numarası yaptı.. bakakaldık.. insan niye acil bi durumda öylece olduğu yerde kalır, tabiri caizse kal gelir.. bana olur bu..
Günün geyiği "Where is Hugh Grant?" Chiara buraya gelmeden önce bütün İngiliz erkeklerinin Hugh Grant veya Jude Law gibi olduğunu sanıyormuş :)) bu komik ama..
Bu arada bu yanımda gördüğünüz ikili de yakında İtalya'ya uçacak.. acı haberi verdi Chiara.. karar vermiş, o da gidiyor.. Artık iyi tarafından bakıyorum olaya, neyse ki İtalya'ya Kore'ye değil, diyorum.. Bu arada Özgesi Toscana planımızı hatırlatırım.. hazırlıklarını yapmaya başla canım, gidiyoruz.. artık bi arkadaşımız da var.. Chiara'nın dedesi de şarap yapıyomuş ne güzel değil mi..?

BOBO HAS GONE :((

Gitti Bobo'cuk.. Pazar 11 uçağı ile 9 saat sürecek Kore yolculuğuna çıktı.. İstemeye istemeye.. Canım ağlamış bir de havaalanında :( Ben de buruk oldum, Bobo yarın gidecek bugün son günü.. Bobo şimdi havaalanında diye hesabını tuttum.. ne zaman sevdim ben bu insanları bu kadar anlamadım.. seviyorum işte.. duramıyorum..

Size olur mu bilmem ama, ben bi insanla tanıştıktan sonra artık eskisi gibi olamam.. korkmayın.. demem o ki mesela artık ben Oya+Bobo'yum.. birşey kaldı çünkü bana Bobo'dan.. eklendim.. bu bazen çok kısa sürede bile gerçekleşebilir, eklendiğiniz kişi arkadaşınız dahi olmayabilir..
Size olur mu bilmem...

Cuma gecesi Bobo için Grace'in evinde toplandık.. aslında daha sonra Leichester Square'e uçmak vardı hesapta fakat ev ortamı tatlı geldi.. ve bir de Bobocuk (who is the life and soul of our party) öyle istedi.. geç saatlere kadar kaldık.. iyi de yaptık çok güldük, eğlendik :))

Bobo'ya sözüm var.. Ona Michael'ın e-mail adresini göndericem.. Michael bizim eski öğretmenimizdir.. Bobo ona da ezelden beri hayrandır.. kendisini çok gentle buluyor ;) fakat hakkı var, Michael çok şeker bi adam.. Velhasıl kelam Bobo o gün Michael'ı dilinden düşürmedi.. ben de tamam dedim senin için istiycem Michael'dan e-mail adresini.. İş başa düştü:))

İstanbul'a gelmiş bundan önce 2 defa.. yine gelecek.. tabii umuyorum ki gelecek..

Bu nasıl bi fotodur kardeşim.. 2 "ugly" (öyle ilan ettik kendimizi) ve Bobo'nun poposu :))
Evden çıktıktan sonra burnumuzu kesen soğukta yürürken bir video çekiyorum anı kalsın diye.. Goodbyeeee Bobooooooo diyorum, el sallıyor.. sonra da çok sevdiğim "L'Italiano"yu söylüyor Chiara.. bi acayip geliyo canlı bi İtalyan'dan dinlemek :)) kaydediyorum hepsini bünyeye...
Canım Bobo.. Tekrar karşılaşmak dileği ile...

15 Ocak 2009 Perşembe


Dağa çıksaymışım bari :)

Londra'dayaşadığım en acayip günlerden bir tanesiydi.. 2 gün önce sınıfta başlayan "geleceği görmek mümkün mü" üzerine başlayan tartışma neticesinde kendimizi bir cafe'nin mutfağında Türk kahvesi yaparken bulduk. Fikir ve ekipmanlar Ece'nindi.. okulun karşısındaki cafe'den izni kopardık, çıkışta toplandık gittik başımızda öğretmenimiz de vardı.. kahve yapmak hakikaten eğlenceliydi.. hatta cafenin sahibi yaşlı İtalyan amca bize yukarıdan şarap gönderdi, açtık, pişirirken bi güzel içtik.. sonra da kahveyi :) tabii fal da kahve de bahaneydi..
Yetmedi.. Suudi Arabistanlı bir arkadaşımız bizi Edgware Road'da bir Mısır'lı cafeye götürdü.. orda da nargile içtik.. kendimi Tophane sokaklarında gibi hissettim.. Bu arada Suudi arkadaşımı ve Arap kültürünü tanımaya çalışmak hoştu.. değişik bir gündü gerçekten, saçma ve eğlenceli:))

ÇİRKİN BETTY :))

Çalışkanım ben.. öğretmenimin gözdesiyim.. her soruyu bilirim parmak kaldırır cevaplarım.. parmak sayısı çoğaldığında içimdeki rekabet duygusu canlanır sorunun cevabını pat diye söylerim.. sınıftakilerin kötü bakışlarına aldırmam.. defterlerimi 2 kat kapla kaplarım.. 1.si desenli, ötekisi şeffaf olur genelde.. ataç da takarım kenarlarına.. koridorlarda koşturmam sakince gider gelirim evime.. bazen okulun bahçesindeki kalenin önünden geçerken kafama top çarpacak diye korkarım.. öğretmen bazı okuma parçalarını yazım güzel diye bana yazdırır.. yazdığım yazı sonradan panoya asılır.. döner döner bakarım..

Penguen'deki "var bu adam" gibi.. Var bu çocuk :))

OKUL GÜNLERİ




Okulumu seviyorum.. bir de derslere geç kalmasam.. Alışkanlık edindim ilk dersi kaçırıyorum.. Yeni hafta ile birlikte bu alışkanlığı kökünden kazıyacağım.. Üstelik saati nerdeyse 1,5 saat önceye kuruyorum.. çalıyor.. erteliyorum.. çalıyor.. erteliyorum.. çalıyor.. 2 saat böyle geçiyor.. hakikaten niye kendime bu işkenceyi çektiriyorum..? Aslında hazırlanmam 40 dakika sürüyor.. Tamam o zaman bugün başka birşey deneyeceğim.. bu sabah saatimi 7 yerine 7.45'e kuracağım.. bakalım neler olacak..?

12 Ocak 2009 Pazartesi

PAZARTESİ PAZARTESİ..!

İşten geldim.. Stajda Pekkan :) Bugün biraz daha yoğundu.. sıkılmadım.. ısınmaya başlıyorum ofise..

Dün gece rüyamda; iki farklı felsefe okulu arasında karar vermeye çalışıyordum.. sabah alarmım beni uyandırdığında hala ikisini kıyaslıyor birbiri ile yarıştırıyordum.. insanın fikri neyse zikri de odur derler.. peki hocam ben manyak mıyım..?

HAFTASONU TRAFİĞİ

Bir yandan olabildiğince yavaş ve sakin ilerlerken zaman haftasonu günlüğümde bir yandan açıkları kapıyorum, ertelenen işleri yapıyorum ve geziyorum aynı zamanda.. anlayacağınız hem ağustos böceğiyim hem karınca..

Mesela;

Dişçiye gidiyorum.. Hem cumartesi hem pazar sabahtan.. Böylece bir efsaneyi yıkmış bulunyorum. "Bir soru vardı ya cevapsız akıllarda.. ben buldum.. ermiş deme değilim, gezgin deme değilim.. ben özgürüm.. sadece özgürüm.." (Bir sonraki konu başlığım özgürlüğün bedeli olacak :)))

PS: Dişçim Kevin Costner'ın ikiz kardeşi olacak kadar ona benzeyen, Alman, harika bir adam.. Okuldaki bir arkadaşımın babası.. Ayrıca Türkiye'den ressam Mehmet Güler'in de arkadaşı.. Sonuçta dişimizi kurtarıyoruz... bir de Berlin'e davet ediliyoruz.. karşılığında Frederic'i İstanbul'a bekliyoruz:)

Cumartesi bitmedi.. Yeni bir keşif daha: Ben Cookies..! Covent Garden'ın meşhur cookiesini keşfediyoruz. Çeşit çeşit kurabiyelerin arasından seçmek çok zor oluyor; bir hindistan cevizli, bir parça çikolatalı alıp çantaya atıyoruz.. yürüyüşümüz esnasında güzelce yiyoruz..

Cumartesi gecesi.. Şimdilik sır..

Pazar... Kankimle National Portrait Museum'a gidiyoruz. Bir günde gezilebilecek türden bir müze değil, anlıyoruz.. keşke biraz daha fazla tarih bilgim olsaydı diye aklımdan geçiriyorum.. beni her zaman kitlelerden çok kişiler etkilemiştir. Biyografiler ve özellikle fotoğraflar.. Aşağıda bir fotoğraf sergisi var ama vakit kalmıyor aklım orda kalıyor..

Müzeden çıktıktan sonra Chiara sıcak çikolataya davet ediyor beni.. çok iddialı daha iyisini içmedin diyor.. aklımı çeliyor tamam gidelim diyorum.. hakikaten büyük bir özenle yapıyor, azar azar döküyor sütünü.. koyu kıvamlı müthiş bir sıcak çikolata oluyor afiyetle içiyoruz..

Yine de aramızda bir kara kedi var.. Kankim İtalya'ya gitmeyi düşünüyor.. eğer 1 ay içinde bir iş bulamazsa.. Sıcak çikolatayla beraber bu ruhsal durumu da içiyoruz.. biraz da susuyoruz..

Gilda zaten İtalya yolcusu.. erkek arkadaşı (olmayan) erkek arkadaşının peşinden hata yapmaya gidiyor.. biliyor.. söylenecek hiçbir şey yok.. yapması gerek.. orda da susuyoruz..Akşam yemeği klasik fasülyeli İtalyan "pasta"sı diyorlar.. "Aman aman "diyorum müsaade istiyorum.. Kanki ile hafta içi için sözleşiyoruz..

Bitmedi.. Eve gelip ütü yapıyorum.. Bir yandan da online BBC izliyorum.. Çocukluğumdaki pazarlar gibi.. Pazar 87, Pazar 88, Pazar 89.. nedense bu 3 yılı hatırlıyorum :) içimde garip br huzur var.. tabii ki ütüden kaynaklanmıyor :) ayrıca nefret ederim ütü yapmaktan.. kafam huzurlu işte.. az sonra duşa giricem kafam iyice şekerlenicek..
HAFTAYA GÜZEL BAŞLAYIN TÜM SEVDİKLERİM...!

BOBO'S GOODBYE PARTY

Gidiyor Bobo.. Bu hafta son :( Partimizi yaptık belki de son kez birlikte eğlenenerek "hoşçakal" dedik.. canım Bobo, çok temiz, çocuk ruhlu, komik.. :) fakat içinde gizli bir bilge tarafı var.. gördüm onu, şaşırtıcı.. uzak doğul olmasından kaynaklanıyor olbilir mi..? ;) Geri dönmek istemiyor Kore'ye.. Burada özgür, böylesini daha önce yaşamamış, mini etek de giyebiliyor topuklu ayakkabı da;).. öyle söylüyor.. hakikaten çok seviyor mini eteği benim gibi, hatta başka birşey giydiğine şahit olmadım.. Velhasıl kelam gidiyor.. tanıdığıma gerçekten sevindiğim insanlardan bir tanesi.. seni seviyorum Bombino.. (bu da takma adı/İtalyanca çocuk demek)

Çok güzel bir hayat olsun seninkisi.. özgür ve mutlu, saf ve bilge...................................

Soldan sağa: Angel, Charlie, Black Angel :))

Toplandık bir kareye sığıştık.. aslında görünenin 3 katı kadarıyız fakat herkes bir yerde kimisi oturmaksızın dans etmekte..

"Oldu mu şimdi oldu mu ya" bakışı ;)

NEW CLASS, LUİS (my favourite teacher) and ME (as I am)


Yeni sınıfımdan memnunum.. zaten artık yeni sınıf kavramını pek hissetmiyoruz okulda herkesi tanır olduk.. ders aralarında kapı kapı dolaşıyoruz.. bu fotoğrafta kimin üzerindeyim acaba...? :)

8 Ocak 2009 Perşembe

CESO'MUN KARTI

Kapımın önünde buluyorum yine bu kartı da.. el yazısından hemen tanıyorum ceso'm bu.. açıyorum bir hevesle okuyorum bir çırpıda.. gülmekten karnım ağrıyor, senin deyiminle içimdeki fıkırtı başlıyor.. "Dayanın çiçekleri soyut çalışması"nın önünde saygıyla eğiliyor, "kardunya mevsimi"ni sevgiyle kucaklıyorum gül-püm..! :))

Ayrıca yeni yıl dileklerine (new year resolution ;) bi haftadır sormayan kalmadı) ve Tolga'nın babannesinin öğüdüne can-ı gönülden katılıyorum..

"Ömür boyu komşu olmak" :)) şimdiden gülümsetti beni.. ben de çok isterim canoşum çat kapı sana gelebilmeyi.. Ces Taksim'de ünlü bi apartman vardı neydi ismi.. Ortası bahçe olan dikdörtgen bir bina.. aslında bu fikre Gediz bayılırdı bence.. ben daha ferah bi alan isterim gülpüm.. daha açık olsun :)

Tabii bununla kalmıyor mektubat.. ceso bu bi yandan güldürürürken bir yandan ağlatmasa olmaz.. İçinden çıkan zarfı gördüğümde hemen Çiko gibi düştü yüzüm :( canikom para da göndermiş.. çam sakızı çoban armağanı pırlanta gibi harcayamam ben o parayı..

I LOVE YOU :))