5 Ocak 2009 Pazartesi

STAJIMIN İLK GÜNÜ :)


Ojelerimi sürdüm, saçımı kestim (doğru duydunuz ;)), siyahlarımı giydim, aaa unutmadan parfümüm... Hazırım :)

Çıkıyorum sokağa... Kendimi yeniden avukat gibi hissediyorum.. bir an durup gülümsüyorum.. özlemişim bu kimliği.. eski günlerdeki gibi...

Biraz heyecanlıyım.. çok değil.. çünkü çokça alıştım bu fikre.. e kolay değil 2 hafta tuttum içimde müjdesini önceden vermedim (yalan artık öğrenmeyen kalmadı:)) kendi kendime yaptığım küçük oyun-süprizdi..! :)) Evet, hayalimdi.. Londra'da bir hukuk bürosunda staja başladım bugün.. Mutlu ve umutluyum.. Hayırlı olsun bana..!

NOT: Ayrıca bugün kurstaki panodan Upper'a yükseltiğimi gördüm.. Ona da bi ayrıca sevindim:)başarılı mıyım neyim :p ...?

4 Ocak 2009 Pazar

LUNA PARK


İçimde kalan Luna Park özlemini gideremedim.. bir gün önce keşfettiğim dünyaya ertesi gün başkalarını da sürükledim fakat muradıma eremedim.. kimse oynamıyor kardeşim hiçbir oyuncağı deneme heveslisi değiller :( fakat ben onların kanına gireceğim evet evet yapacağım...

BİLARDO&BOWLİNG

Artistik görünüşe aldanmayın hakikaten çok kötüyüm bilardoda.. topa vuramıyorum ciddiyim sadece dokunuyorum..

Evvet hazırım ve bowling'i seviyorum:)
Topumu gönderiyorum.. yavaş ama şaşırtıcı bir biçimde iyi vuruş olacak.. Bowling'in de dipden ve derinden'i olur muymuş diyenlere cevap: olurmuş..! :)
Ev arkadaşlarım Aron ve Rebecca ile New York'tan gelen arkadaşları.. Bowling'de 2. oldum.. hızımızı alamayıp aşağıdaki aptal makinalara da takıldık bir süre.. hala kazanmak istiyorduk :))

BURAYA KADAR GELMİŞKEN :) SENDROMU

O gün Türk Konsolosluğu'na gittim, amacım Türk diş hekimlerinin listesini (tabii öyle bir şey varsa) almaktı; fakat yanılmışım Konsolosluğun öyle gelişmiş bir sistemi yok.. yine de "information desk" masasındaki amca bana çok yardımcı olmaya çalıştı, kendisinin ailece tanıdığı olan bir Türk dişhekiminin büro adresi ve telefonunu verdi bana, hatta bunun için beni arayarak 2 durak gittiğim yoldan geri döndürdü.. Bu arada önceliği Türk doktorlarına vermek istememin sebebi derdimi daha iyi anlatabilmektir.. herşeyin bir sebebi var canım:)

Evet, 20'lik dişimi çıkartıyorum. Anlamıyorum ki bu bi işe yaramayan 20'lik dişler neden 20 yaşında çıkmazlar..? aynı şekilde bir takım çocuk hastalıklarını çocukken geçirmezsek neden büyüyünce geçirebiliriz..? bi zamanaşımı süresi yok mudur..? yetmezmiş gibi bunun için bir de gözümüz korkutulur.. yok 20 yaşından sonra kabakulak geçirmek çok tehlikeliymiş, efendim hamileyken kızamık geçirme dikkatli ol (ama şimdiden ol ki ne olur ne olmaz:)) gibi gibi... Uzun lafın kısası her şey yaşında güzel dermişim ;)) Aslında 20'lik diş problem değil ben hakiki bi çürükten şüpheleniyorum :(

Velhasıl kelam aradık, her yer gibi orası da tatilde.. gelecek hafta görüşmek üzere..

Şimdi geliyoruz "buraya kadar gelmişken" sendorumuna.. size olur mu bilmem ama bazen gününüzün nasıl geçtiğine bir anlam veremezseniz.. çok farklı bir şekilde başlayıp çok farklı bir şekilde sonlanmıştır.. spontane ve bazen saçma.. şimdi benim böyle bir günüme şahit olmaktasınız.. başlangıcını biliyorsunuz Konsolosluk.. sonrası...? Deli saçması :) / Bakınız: Fotoğraflar.

Konsolosluktan çıktıktan sonra "buraya kadar gelmişken" hep gitmek istediğim, aşağıda fotosunu gördüğünüz üniversiteyi bir ziyaret edeyim, yıllık program hakkında bir bilgi alayım dedim.. Fakat tatil dolayısı ile üniversite de kapalıydı.. Elimde kalan bu fotoğraf oldu..


Olsun... ben kapısına yüzümü sürdüm :)

Sonra.. "Buraya kadar gelmişken" Hyde Park'tan geçeyim bari deyip kendimi birden şenliğin ortasında buldum.. Tatil dolayısı ile bir şenlenmiş bir şenlenmiş benim de neşem yerine geldi.. elimde sıcak şarabım oyuncaklara özeniyorum..

Ben de binmek istiyorum.. Hızlı giden bir tren var orda heyecanlı bişeye benziyo, ayrıca salıncaklar.. Bostancı Luna Park'ından biraz daha güvenli gözükmekteler, fakat aynı zamanda heyecan vericiler.. düşünüyorum hemen sonra bi daha gelinmeli diye..

Kardan adam.. ne güzel bi icatsın sen :)

Şenlikten çıktık; bu defa "hazır gelmişken" uzun bir yürüyüşteyiz.. türlü türlü şeyler düşünüyoruz.. hayaller kuruyoruz.. bir ara başımızı geniş bir yeşil alana çeviriyoruz.. aynı anda güneş gelip yüzümüze konuyor.. gülümsüyoruz.. o anda doğayı kucaklama isteği kaplıyor bünyeyi.. dokunmak istiyoruz...
Bitmiyor.. Uzun uzun yürüyüp Marble Arch'a "buraya kadar gelmişken" az daha Oxford Circus'a doğru yürüyelim de şu mağazalardaki indirime bir yakından bakalım diyoruz.. Beklenen son.. akşamı ediyoruz..
Sizi bilmem ama "buraya kadar gelmişken" serdromu beni bazen sinirlendirir.. Çünkü bu sendrom, zaman zaman aradan çıkarma gizli art niyetini güder.. mesela, zaten üşenerek yaptığınız bir şeye hazır başlamışken, aradan çıksın diye başka külfetler de yüklersiniz.. arada kendinizi yüreklendirerek "bak hallettin kurtuldun birisinden, şimdi öteki.. " deriz.. aldatırız kendimizi.. Dahası bu "buraya kadar gelmişken" bazen başkası tarafından öğütlenir.. bu daha da sinir bozucudur.. çünkü burda da aradan çıkar(t)ma gizli art niyeti vardır.. üstelik bu niyet bir de "-i vermek" kalıbının arkasına saklanır.. yap(ı)ver, aradan çıkat(ı)ver gibi.. bir yandan yaptığınız iş küçümsenirken bir yandan da gaz verilir..
Kurtlarımı döktüm:) Aaaa bi de buna benzer "ayaktayken" sendromu vardır.. :) çok sinir bozucudur, fakat ayakta değilsen çok da eğlenceli olabilir :))

3 Ocak 2009 Cumartesi


"....................... sometimes I feel like I'm seeing it all at once and it's too much
my heart fills up like a balloon that's about to burst
and then I remember to relax
and stop trying to hold to on it
and then it flows through me like rain
and I can't feel anything
but gratitude of every single moment for my stupid little life
you have no idea what I'm talking about I'm sure
but don't worry
you will someday............................."

".................. because the world is round................................ it turns me on,
................................... because the wind is high................................................... it blows my mind................................................................................................."

GİTMEDEN ÖNCE :(

Cesoooommmm unutmuştum bu fotoğrafı hatta daha önce görmemiştim.. nerden de hatırlattın... evet gitmeden 1-2 saat önce... yerim ben senin ağlayan gözlerini.. kıyamam bi de.. benim de boğazımda kocaman bi şişlik... hayret gülmeyi başarabilmişim..

1 Ocak 2009 Perşembe

HOŞGELDİN 2009 :)

Yılbaşı yemeği... Kardeşim bu İtalyanlar yemek konusunu çok önemsiyorlar, üşenmiyorlar, normalde merdane veya oklava ile yapılması gereken hamur işini dahi alet edevat yokluğundan elle yapmaya kalkışabiliyorlar.. sonuç: 7 kişi pichi (bizdeki pişi değil ama:)) yapmak için kolları sıvadık. Pichi yapma konusunda başarılı bulundum bunu da ekleyeyim.
Masada herkes İtalyan benim dışımda.. Bağırarak konuşuyorlar, kahkahalarla gülüyorlar, taklit yapıyorlar ve iştahla yiyor içiyorlar.. bir de benim için İngilizce konuşuyorlar :) Fakat bir yandan da herkes kendi dünyasında; birisi İtalya'daki erkek arkadaşı yüzünden bunalımda, yemiyor, konuşmuyor, arada ağlıyor; ötekisi zaten Chiara'ya aşık cümle alem biliyor o da zaten inkar etmiyor kalkıp İtalya'dan Chiara'yı görmeye geliyor.. Chiara'nın ise umrunda değil o kendi dünyasında göğsünü gere gere eski arkadaşımız Riccardo'dan hoşlandığını anlatıyor.. Kendimi Ferzan Özpetek filmlerinde gibi hissediyorum. İzlerken hoşuma giden sıcaklığı şimdi bizzat yaşıyorum.. daha iyi anlıyorum İtalyan sofralarının önemini ve yemeğin birleştirici gücününü.. Burda herkes olduğu gibi, doğal, "yalın halinde".. genellikle bir takım insanlarla konuşurken hissettiğmiz, onları televizyondan izliyormuşuz hissi veren durumlar yok.. asıl hoşuma giden bu doğallık.. kalkıp İtalya'ya taşınasım geliyor.. Bu İtalyan fevriliği ve coşkusu bulaşıcı, bana da geçiyor:))

Bu ikili beni koparıyor..

Yemek faslı bitmek bilmiyor ve benim çabalarım sonucunda sonunda kendimizi dışarı atıyoruz.. tabii ki geç kalıyoruz.. burda dakik olan yok valla beni mumla ararsınız;)

Beklenen son: Yeni Yıla Tub'de giriyoruz..!

Leichester Square...

Çekeleniyorum;)...

Geç de olsa Köprü, London Eye, Big Ben..!

Polisler de eğleniyor..

Albümüme koyayım bari, bu ne böyle düğün fotoğrafı gibi:))

Chiara tam bir Amazon kadını, bad sesli, dobra, güçlü kuvvetli, dışa dönük ve doğallığın sınırlarını zorlamakta.. hatta o kadar doğal ki.. köprüde tuvalet bulmamız gerektiğini söylüyor, onun "emergency!" çağrılarını daha fazla dikkate almamız gerektiğini sonradan öğreniyoruz. Public WC'yi bekleyemeyecek Chiara, köprünün ayağında Thames'i karşısına alıp bizi de tepesine bekçi yapıp bi güzel işiyor..
Chiara o gece coştukça coşuyor.. yanaklarımdan öptükçe öpüyor ve İtalyan coşkusu ile beni kaybetmeyeceğini söylüyor.. sevildiğime seviniyorum ama ben de seviyorum..
Aaaaaa unutuyordum bir de.. dün gece aşktan yana şansım metroda açılmıştı.. yemeğe gidişte mertoda bir adam arkamdan koşturdu, utanarak elime bir kağıt tutuşturup metrosuna geri bindi. Kağıtta yazanları deşifre ediyorum: "because your hair resembles the most relaxed fire drained of colour.", tabii bir de e-mail adresi ;)
Dönerken ise yine metroda (metro dün gece geç saatlere kadar çalışıyordu, ayrıca ücretsizdi:)) ayaklarımıza gaipten düşen bir kırmızı tüy yeni yıl hediyem olarak bana armağan edildi. Tüy hala cebimde... saklıyorum.. müzeci zihniyet iş başında:)
HOŞGELDİN 2009! İYİ SEYİRLER ÖMRÜMDE :)