11 Ekim 2009 Pazar

NE YAPTIK...? Geriden sayım

Kerum'la bu defa Asmalımescit'te locadayız.. Locadayız diyorum, çünkü cumartesi gecesi insan selinden zor şartlar altında ilerleyip daha önce rezerve olan en güzel masanın sahiplerinin bir anda caymasıyla tüy gibi uçuveriyoruz masaya.. şanslısınız diyor garson kız ;)

Zafer bakışı ;)

Moda iskele... İstanbul'un belki de son yazdan kalma haftasonunda güneşin tadını doyasıya çıkartuyoruz.. hayır, utanmasam yanıcaktım bir ton defa.. 'yazdan kalma bir günden, ya da çölde çay filminden benim de sahneler aklımda'

Deli gibi temizliğe girişmeden az önce... delirmiş miydim ki... kendi kendime klip çevirdim ki :))

Poz..!

İçim kaynıyor... zihnim uçuşuyor... bir yandan deli gibi dans etmek, bir yandan kültürel faaliyetlere akmak istiyorum bu aralar... bir meltemin teni okşaması gibi hafif, tüy gibi var olmak istiyorum... sade... o masum isteğin peşindeyim...

Bunlar da Fedyoş'taki hazinelerin bir kısmı... okumadığım kitaplara sulanıyorum... bu ara çok okuyorum... Kosif ne çok kitap okuyorsun sen, hep elinde başka kitaplar görüyorum diyor... öyle... şimdilerde elimde 'Yoga' var... süper! Bedenden önce felsefe gelirmiş, oysa ki ben bir takım hareketler dizini olarak bilirdim yogayı... Diyor ki bilge kişi: 'bir çözüm peşindeysen yanlış yerdesin... yoga sadece var olma bilimidir..!'

Hafta arası saçma bir Moda kaçamağı... o kadar işin arasında bir çay içimlik kaçıyorum... saatleri durduruyorum, kaçamağımın tadını çıkarıyorum... bir tarafımda deniz, öteki tarafımda senelerdir gönlümü koyduğum teraslı daire... evet artık dolu... hatta nispet edermiş gibi görünen ev sahiplerinin cam önü kahve keyfini dikizliyorum bu defa :p

İpekoşla buluşup hasret gideriyoruz... İpek bayramda Londra yolcusu... yürü be İpek :))


Geçen hafta sonu... Fenerbahçe'de demleniyorum... Türk kahvem, nargilem...

HERKESE HARİKA BİR HAFTA DİLİYORUM...
Yeni Sloganım, telefonumdaki kalıcı yazı:
'ALL YOU NEED İS LOVE!'

3 Ekim 2009 Cumartesi


İnatçıyım, dikbaşlıyım... içimdeki yıkıcı bir taraf var, farkındayım...
bazen kendi kendimin sabotajcısı, gizli şantajcısıyım...
rahat vermiyorum, huzurunu kaçırıyorum oluşun...
zoru seçiyorum, zora sokuyorum... yoruyorum...
yapıyorum...
keskin sirke gibi küpünü hırpalıyorum...
sonra da incitmeyi hiç istemediği küçük arkadaşını avuçlarında inciten dev gibi üzülüyorum...
O'na... kendime...
En kötüsü de kararsızım...
artık kabul etmem gerekiyor... karar verme sürecim sancılı...
ban her şey mümkün, her olasılık kendi şartları içinde yaşanılası gözüküyor...
her şeyin bir haklı sebebi... bir rengi... bazen ifadeye dökülemeyen öz'ü oluyor...
siyah ve beyaz... güzel ve netler...
ama "benim adım ebruli... biraz gerçek biraz hülya..."
Nurettin Bey'den inciler... Ben harika karar veriyorum, diyor adam... karar vermeye bayılıyormuş... ne güzel...
zaten olması gereken de bu... ki ben de bunu çok iyi biliyorum...
Kartopunun en güzelini ben yapıyormuşum...
ama başkaları atmakta benden daha başarılıymış...
hadi artık, oyuna katılsaymışım...
haklısın Kerum...
Son olarak... ben kendimi hem severim, hem döverim...
çünkü kendimden yola çıkarak dünyayı anlamaya çalışıyorum...
Ne yapıcaksınız bu da böyle ;)
PS: Şu yazdıklarımın yanında "De Profundis" halt etmiş :)

30 Eylül 2009 Çarşamba

DON FED'LE LİMONLU BAHÇE KEYFİ

Eskimeye yiz tutan anlardan bir tanesi, fotoğraf albümüme bakarken blog'uma takılıverdi...
bayramdan önceki, dört nala koşturduğum, duruşma defterinden başka ajanda kullanmayan ve ajanda kullanmayı da sevmeyen bir insan olarak, her türlü özel işimi dahi planlı olarakj yaptığım bir haftaydı... amaaaaa gördüğünüz gibi Don Fed'le Taksim'de buluşmaya da vakit ayırabildim... Gediz'le Taksim'de buluşmak da acayip tabii, ona Kadıköy'deki evinden havadisler veriyorum arada ;) Ayrıca bir ayağım Taksim'de diye de gerçekten seviniyorum.... Her karşıya geçtğimde bir alo..?

Şarap ve peynir tabağı... Limonlu Bahçe'de güzel şarap ve bira tabağı da var... Asıl ilginç olan bir şey daha var, o da kedi kovucu fısfıslar, camsil fısfıslarından... ne gerek var kardeşim diyorum tabii fakat Fedyoş çok memnun bu işten... hatta kedi kovucu piyasasında en beğendiği su tabancaları imiş... eee dedim ne olacak onlar, kedilerin üstüne mi sıkıyosun..? eveet dedi zevkle... hasbin..... anlayamıyorum ama kabul etmeliyim sanırım "she hates cats!"

but I love Don Fed..!

28 Eylül 2009 Pazartesi

ÖZLEDİMMM...!

NASIL BİŞİYİM..?


Bi dünya felsefe yaptım aşağıda ve sıkılıverdim birden, aman canım yaşıyorsan yaşa bunları düşüneceğine dedim... peki yaşarken beynimin bir tarafı benden bağımsız bu felsefeyi yürütürken, bir tarafı da nasıl oluyor da an'ı yakalamaya bu kadar hevesli oluyor, olabiliyor..? Bir nevi filtre gibi içimdeki bu bağımsız bölüm... Öz'lik Denetimi ;))
Bilene aşk olsun, ama olsun, AŞK hep olsun...!
Felsefe kırıntılarımı aşağıda bulacaksınız:

Ne isen onu yaratıyorsun gerçekten... aslında tam da olmasını istediğin gibi, "beklediğin gibi" oluyor herşey...
Duyduğun her ses, gözünün değidiği her göz, mekanlar, işin, arkadaşların... hepsi bir zincir değil mi... hepsi bir parça sana dair ve hepsi birer ipucu geleceğe... değişmezsen eğer... tabii o da eğer mümkünse...
Beni bugünkü ben yapan her şeyi çok seviyorum... ve her zaman olduğum gibi, her yerde olabileceğim gibi, mutluyum...
Fakat asıl ben başka bir şeyin peşindeyim... "gerçek hakikatin"... yani yalanın olmadığı o yalın halin... yanlış anlaşılmasın yalanı dışarda değil, bilakis içimde arıyorum... ve her şeyin o öz'ümden gelen doğrulukta olmasını istiyorum...
manyak mısın diye soracaklar olursa, eyvallah diyeceğim...
Bugün Nurettin Bey, özgürlüğü "hiçbir şekilde yalan söylememek" olarak tanımladı... ben daha da genişleteceğim, bunu yaptığında dahi kendini iyi hissetmek diyeceğim... var mı öyle birşey...?
Çekinmeyin söyleyin, var mı delilik...?
PS: Dün Erhan Bey'i gördüm bana çok iyi geldi... (Şenol'u da unutmayalım:))

22 Eylül 2009 Salı


Yoktum yine bir süredir; seslerden gözlerden uzak köşelerdeydim..

Dursa da yazılar aktı hayat.. bildik öğretmen taşları önce yerinden oynattı, sonra yerine oturttu..

"hayatının alt üst olmasından mı korkuyorsun..? Peki nerden biliyorsun hayatının altının üstünden iyi olmayacağını..?" demişti Şems,, unutmadım..

Tuhaf olan, bir çok kez olması gerekene mani olan insanın direnci, dirayeti olmasıydı...
ne büyük gaflet, ne körlük...

Öyle ya "her şey olacağına varır."

Çok mu soyut oldu, çok mu anlaşılmaz..?

Velhasıl...

yaklaşık 1 aydır Don Fed'in evinde ikametteyim...
bana evini ve kalbini açan canım arkadaşım.. zaten hep severdim Gediz'e gitmeyi ;))

Aklımdan uzun bir süre çıkmayan şarkı:

"ne gemiler yaktım
ne gemiler yaktım
o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım
ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım...

bu kızı yeniden büyütmeliyim,
kor ateşlerde yürütmeliyim,
değirmenlerde öğütmeliyim...
farkındayım... farkndayım..."

Şimdilerde ise... suyun yolunu kesmiyorum, bırakıyorum ki aksın... aksın bulanmadan, karışmadan, berraklığı unutmadan...

yukarıda anlattığım sadece bir penceresi ise de dünya evimin, bu desturu hayatımın her alanına yaymaktayım...

Bulutlarım, güneşim, tahtada dersim, cebimde leblebi şekerim....
mor kelebeklerim...
Koş OYA Koş..!

5 Eylül 2009 Cumartesi

BÜYÜK LONDRA OTELİ

Şimdi yaptığım kaçamağın ta kendisi... Bildiğiniz tarihi Londra Oteli'nin şu gördüğünüz barında akşamın saat 8'inde hissedarlar sözleşmesi düzenlemek de neyin nesi..? Fakat yarım kaldı yine, kalanı yarına... Kerum'la yemeğe gideceğiz birazdan, Gedikli Meyhane'ye....onun ruhu bile duymuyor şimdi burda bu işle meşgul olduğumdan,, kikirik kikirik ;))